#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Okyanus Koruma Alanları ve Kayıp Şehir Örneği  

Orta Atlantik Sırtı’nda geçmişi 120 bin yıla dayanan Kayıp Şehir, hidrotermal bacalardan oluşan kompleks bir deniz tabanı ekosistemine sahip. Kayıp Şehir, gezegenin hiçbir yerinde bulunmayan muhteşem varlıklara ev sahipliği yapıyor. Araştırmalar, bu hidrotermal deliklerin dünyadaki tüm yaşam için gerekli olan hidrokarbonları yarattığını gösteriyor. Son birkaç on yıldır bilim insanları Kayıp Şehir’in gizemlerini araştırıyor.

YAZI: Nihan TEMİZ ATAŞ, Greenpeace Akdeniz Okyanuslar Proje Sorumlusu

FOTO: Gavin NEWMAN

Dünya yüzeyinin %70’i sulardan ve bunun tamamı­na yakını da (%96,5) okyanuslardan oluşuyor. Okya­nuslar hem ulusal sınırlar içinde hem de ulusal sınır­ların yetki alanları dışında (açık denizler) yer alıyor. Açık denizler ise okyanusların üçte ikisini oluşturuyor ve günümüzde bu alanların nasıl korunacağına dair bir düzenleme yok. Tüm okyanusların %5’i, açık denizle­rin ise sadece %1’i korunuyor.

Okyanus koruma alanları, bir diğer adıyla deniz re­zervleri, okyanusları insan eliyle yaratılmış tahrip edi­ci etkilerden korumaya yarıyor. Okyanuslar şu anda yıkıcı endüstriyel balıkçılık faaliyetleri, petrol sondaj çalışmaları, derin deniz madenciliği, plastik kirliliği ve iklim değişikliği gibi tehditlerle karşı karşıya. Eğer ko­ruma alanları oluşturulabilirse okyanuslarımız kendini biraz daha iyileştirebilecek.

Okyanusların Korunması Neden Bu Derece Önemli?

Koruma alanı demek daha fazla canlı yaşamı demek. Bu alanların bitki ve hayvanların biyokütlesini dört katına çıkardığını ve boyutlarını artırdığını biliyoruz. Ayrıca bu alanlar özellikle tehdit altındaki türler için üreme alanı olduğundan biyolojik çeşitliliğin devamı için de çok önemliler.

Koruma alanları ayrıca tüm dünyaya yayılan balık po­pülasyonlarının tekrar zenginleşmesini sağlayarak ön­celikle kıyı devletleri olmak üzere yerel ekonominin desteklenmesine de katkı sunacak.

Bununla birlikte koruma alanları iklim değişikliği ve okyanus asitleşmesinin etkilerine karşı direnci artırı­yor. Bilim insanları, sağlıklı okyanusların karbondioksi­ti emdiğini ve iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korunmamıza yardımcı olduğunu yeni yeni kavrıyor.

Ancak eşsiz ekosisteme sahip okyanuslar çok savun­masız. Açık denizleri ziyaret etmenin hiçbir kuralı ve prosedürü yok. Kimseye ait olmadığı için okyanusun eşsiz güzellikleri, barındırdığı ekosistem büyük bir tehlike altında.

Üstelik henüz okyanusların tüm güzelliklerini keşfede­medik bile. Örneğin derin denizler… Buralara yönelik tehditleri yeterince idrak edemiyoruz, çünkü henüz derin denizleri tam olarak keşfedebilmiş değiliz. Bilim kurgu filmlerinin sık sık canavarlar, manzaralar ve gi­zemli dünyalar için derin denize bakmaları bir sürpriz değil. Derin denizler bizim için Ay’ın yüzeyinden daha yabancı. Derin deniz, gezegendeki yaşanabilir alanın %95’inden daha fazlasını oluştursa da bugüne kadar derin deniz tabanının sadece milyonda biri bilim in­sanları tarafından keşfedildi.

Kayıp Şehir, derin denizlerde tehlike altında olan yerlerden biri ve henüz kanıtlanmamış olsa da bilim insanları hayatın kökenlerine dair ipuçları barındırdığını düşünerek bu alanda araştır­malarını sürdürüyor. Orta Atlantik Sırtı’nda geçmişi 120 bin yıla dayanan Kayıp Şehir, hidrotermal bacalardan oluşan kompleks bir deniz tabanı ekosistemine sahip. Kayıp Şehir, gezegenin hiçbir yerinde bulunmayan muh­teşem varlıklara ev sahipliği yapıyor. Araştır­malar, bu hidrotermal deliklerin dünyadaki tüm yaşam için gerekli olan hidrokarbonları yarattığını gösteriyor. Son birkaç on yılda bi­lim insanları Kayıp Şehir’in gizemlerini araş­tırıyor. Bu gizemleri çözmeye devam ettikçe de deniz tabanındaki mineralleri ve metalleri kullanmak için istekli olan sektör dikkat ke­siliyor.

Derin Deniz Madenciliği

Derin deniz madenciliği endüstrisinin düzen­lenmesinden sorumlu olan BM Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi’nin (ISA) deniz yaşa­mını güçlü biçimde korumak yerine kâr amacı güttüğü söylenebilir. Çünkü ISA şimdiye dek 29 arama ruhsatı verdi ve ruhsat verilen alan­lar ise 1 milyon kilometrekareye eş bir deniz yatağı alanını kapsıyor. Greenpeace Uneart­hed Analizi gösteriyor ki keşif madenciliği ya­pacak en geniş alana göre sıralanmış önde ge­len hükümetler; Çin (161,211.2 km), Birleşik Krallık (133,285.6 km), Kore (87,803.37 km), Rusya (87,581.73 km) ve Almanya (86,920.16 km).

Derin deniz madenciliği için keşif lisansları verildi ancak henüz madencilik başlamadı. Eğer madencilik çalışmaları başlarsa, deva­sa makineler okyanuslarımıza girecek, eşsiz sualtı dünyalarını yerle bir edecek. İnsanlık da bu yerleri henüz tam olarak anlayamadan barındırdığı madenler nedeniyle tahrip etmiş olacak.

Okyanus koruma alanları oluşturabilmek için Birleşmiş Milletler’de güçlü bir Küresel Okyanus Anlaşması’na ihtiyacımız var. 2020 yılında tamamlanması beklenen bu anlaşma küresel okyanus denetiminin merkezine “korumayı” koymalı; Kayıp Şehir gibi eşsiz eko­sistemleri sömürüden ve devasa makinelerle yapılan tahribattan korumalı.

EkoIQ Editör