#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Olağanüstü Durumlar Giderek Sıradanlaşacak

İstanbul’da sel, Konya’da kuraklık ya da Karadeniz’de heyelan; başımıza gelen her bir “afet” aslında doğal kaynakların yönetilmesi ve korunmasına yönelik politika ve uygulamalarımıza ilişkin halihazırdaki yetersizlikleri göz önüne seriyor. Afet tanımlaması ise sorumluluğun yetki ve sorumluluk sahibi kurumlardan çıkıp anonimleşmesine yol açıyor.

YAZI:  Mustafa Özgür BERKE, WWF-Türkiye İklim ve Enerji Danışmanı
Ahmet Emre KÜTÜKÇÜ, WWF-Türkiye Yaban Hayatı Uzmanı

Bilim insanları, iklim değişikliği sonucunda aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddetinde artış olacağını ortaya koyalı çok oldu. İstanbul’da üst üste tecrübe edilen yağış ve sel olayları, bu öngörülerin somutlaşmasına, iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyuma ilişkin politika ve uygulamaları ikinci plana attığımız takdirde neyle karşı karşıya kalacağımızı görmemize vesile oldu.

İstanbul’da sel, Konya’da kuraklık ya da Karadeniz’de heyelan; başımıza gelen her bir “afet” aslında doğal kaynakların yönetilmesi ve korunmasına yönelik politika ve uygulamalarımıza ilişkin halihazırdaki yetersizlikleri göz önüne seriyor. Afet tanımlaması ise sorumluluğun yetki ve sorumluluk sahibi kurumlardan çıkıp anonimleşmesine yol açıyor. İstanbul’da yaşananlar kentsel planlama ve altyapımızın olağanüstü durumlarla başa çıkacak durumda olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu, olağanüstü durumların giderek sıradanlaşacağı önümüzdeki günler için ciddi bir uyarı. Bu uyarıya kulak kabartacak olursak, iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyumu, planlama ve yatırım kararlarımızın merkezine almamız gerektiğini; söz konusu karar verme süreçlerini sadece bugünkü şartlar değil, geleceğe ilişkin beklentiler üzerine veriler ışığında yürütmemiz gerektiğini açıkça görebiliriz.

Doğal Yaşam da Tehdit Altında
İklim değişikliğinin etkileri sadece insan yaşamını ve refahını tehdit etmiyor, tüm doğal yaşam ve canlılar da yaşanan aşırı hava olaylarından etkileniyor. Çok kısa sürede aşırı miktarda düşen yağışlar hiçbir ekosistem için elverişli değil. Özellikle şehir ekosisteminde yaşayan canlılar ve bitkiler bu tarz felaketlere daha açık hale geliyor. Son zamanlarda ölen martılar ve yaralanan hayvanlara ilişkin birçok çağrı aldık. Kırsal bölgelerde ise toprağın kaldırma gücünden fazla yağış alan bölgelerde erozyon ve heyelan riski arttığı gibi, birçok canlının yuvası ve yaşam alanı zarar görüyor. Bu tür ani gelişen aşırı hava şartlarına karşı yaban hayvanları da savunmasız kalıyor.

Sadece İstanbul’da tanık olduğumuz dolu yağışı değil, aşırı ve sert geçen kışlar, çok kurak geçen yazlar da yaban hayvanları üzerine baskı oluşturuyor. Eskiden yaban hayvanları aşırı hava şartlarında azalan sayılarını telafi edebiliyordu.

Ancak şu an birçok türün sayısı aşırı oranda azaldı ve kaybolan yaşam alanları yüzünden çok dar alanlara sıkıştılar. Örneğin artık sadece Pasifik’te bir adada varlığını sürdüren bir kuş türünün nesli o adayı vuracak şiddetli bir kasırgada tamamen tükenebilir. Bu açıdan aşırı hava olayları yok olma eşiğindeki birçok tür için ölümcül olabilir. Özellikle adalarda yaşayan türler çok ciddi tehdit altında. Bilindiği gibi deniz kaplumbağaları gibi birçok sürüngen türünün yavrularının cinsiyeti kuluçka sıcaklığına göre belirleniyor. Aşırı sıcakların kuluçka sıcaklığını da artırması, yuvadan sadece belirli cinsiyette yavruların çıkmasına neden olup türün yok olmasına neden olabilir. Uzun süren kış koşulları ve geç gelen bahar, kış uykusuna yatan türler için ciddi sorunlar yaratabilir. Kış uykusunda geçen sürenin uzaması ve uyandıktan sonra dışarda beslenmesi için uygun vejetasyonun oluşmamış olması açlıktan ölmelerine neden olabilir.

Öneriler

– İklim değişikliğiyle mücadele sadece bir “maliyet” kalemi olarak görüldüğünde büyük resmin gözden kaçtığı kabul edilmeli. İklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabilme olasılığının, iklim değişikliğiyle mücadeleden çok daha pahalı olduğu ortada.

– Ölçemediğimiz ve öngöremediğimiz bir şeyi yönetemeyiz. Bu nedenle, iklim değişikliğinin etkilerine dair detaylı projeksiyonların gerçekleştirilmesi, iklim değişikliğine sektörel ve mekansal/yöresel kırılganlığın ortaya konulması gerekiyor.

– İklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyum, gerek sektörel gerekse mekansal planlama ve yatırım süreçlerinin olmazsa olmaz bir bileşeni haline getirilmeli. Sadece iklim değişikliğinden etkilenen sektörler (tarım, su, kentler vb.) değil, başta enerji olmak üzere iklim değişikliğini tetikleyen sektörlere ilişkin stratejilerin inşasında bu olguyu ön plana almalıyız.

EkoIQ Editör