#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Rüzgar, Güneş, Kahve ve Kediler…

Kuzey Avrupa’da rüzgar enerjisi rekorları kırılırken, Sahra Çölü’nü güneş panelleriyle kaplamak Avrupa’ya ilaç olur mu? Peki ya arabalarımız da bizler gibi enerjisini kahveden alsa? Tunca Üçer daha sürdürülebilir bir yaşam için dünyanın dört bir yanından haberleri ve yenilikçi çözümleri EKOIQ için derledi.
Tunca ÜÇER

Kuzey Rüzgarı Rekor Kırıyor
Son zamanlarda yenilenebilir enerji konusunda ülkeler topyekûn ataktalar. Geçtiğimiz sene Kosta Rika toplam enerji tüketiminin %99’unu yenilenebilir enerjiden kar­şılamıştı. Şimdi de İskoçya hane elektrik tüketiminin %97’sini rüzgar enerjisinden karşılayacağını açıkladı. Tüketim ülkede halen yenilenebilir ve fosil kaynakların karışımından sağlansa da dikkate değer bir çaba söz konusu.
İskoçya’nın yanında Danimarka halihazırda enerji tü­ketiminin %42,1’ini doğrudan rüzgar enerjisi ile kar­şıladığını açıkladı. Danimarka’nın devlet ortaklı enerji üretim firması Energinet, bu artışta yapılan yatırımların yanında çok rüzgarlı geçen senenin de etkisinin oldu­ğunu söylüyor. 2014’te %39,1 oranında rüzgar enerji­si ile ihtiyaç karşılayan Danimarka için hedef 2020’de %50’ye ulaşmak. İskoçya ile Danimarka arasındaki fark ise Danimarka’nın tüm enerji tüketiminin %42’sini rüz­gardan sağlıyor olması. Oysa İskoçya yalnızca hane elektrik tüketimini hedefliyor. Danimarka Enerji Baka­nı Lars Christian Lilleholt, ülkesindeki enerji politika­sının, eğer kararlı olunursa, yeşil enerji üretiminin sür­dürülebilir bir şekilde tüketimi karşılayabileceği tezine bir örnek olmasını diliyor.

Depoyu Kahveyle Fulle!
Arthur Kay, İstanbul’da olduğu gibi Londra’da da yükselen bir moda olan kahve üzerine değişik bir iş modeli geliştirmiş: Kahve artıklarını toplayarak bun­lardan biyoyakıt üretiyor. Wired dergisinde yayımla­nan habere göre 24 yaşındaki Kay, bio-bean isimli girişimiyle İngiltere’deki yüzlerce kahve tüketilen noktadan kahve çekirdeklerini ve artıklarını topluyor. Bu kaynaklar kafeler olabildiği gibi ofisler, evler, ha­zır kahve fabrikaları da olabiliyor. Kaynaklardan ar­tıkları ücretsiz toplayan Kay, böylece bu işletmeleri atık yönetimi masrafından da kurtarıyor.
Toplanan çekirdekler ve kahve artıkları Cambrid­ge’deki atık tesisine getiriliyor. Burada önce içerdik­leri nem, su ve yağ elektronik presler aracılığı ile çı­karılıyor. Bu ekstreden biyoyakıt ve biyokimyasallar üretiliyor. Aslında Kay’in amacı ilk başta bu tarz bir üretim değil, geridönüşüm sağlamakmış. Sonrasın­da sürdürülebilir bir kente nasıl katkıda bulunabili­rim diye düşünürken ufak bir araştırma ile her bir ton kahve çekirdeği israfının 6,8 ton karbondioksit salımı anlamına geldiğini öğrenmiş. Şu an tesis 50 bin ton israfın önüne geçebilecek kapasiteye sahip. Fakat İngiltere’de 500 bin ton kahve çekirdeği çöpe atılıyor. Kay de bu potansiyele doğru büyümesini de­vam ettirmek istiyor. Bunun yanında “Bu işin sade­ce İngiltere’de yapılmasının çok da büyük bir esprisi yok” diyor. Neden bütün dünyada yapılmasın ki?

Dikkat! Güneşte Fazla Kaldın
Toronto Üniversitesi’nden araştırmacıların geliş­tirdiği bir çipi kıyafetinize yerleştiriyorsunuz ve bu çip sizin kişisel hava ölçüm cihazınız oluyor. Araştırmacılar Q-Temp adındaki bu giyilebilir teknolojiyi son kullanıcılar için geliştirerek cep telefonunuzla eşleşir ve çalışır hale getirerek bi­reysel kullanım için anlamlı verileri kullanıcıya sunmaya başlamışlar.
Uygulamayı yapanların çıkış noktalarından biri cilt kanserinin giderek yaygınlaşması ve beş Ame­rikalıdan birinin yaşamları boyunca cilt kanseri tehlikesi ile karşı karşıya kalmış olması. Projeye dahil olan Nedal Ghazi, “Amacımız kullanımı kolay ama insanların yaşamlarında fark yarata­bilecek bir cihaz geliştirmekti” diyor. Havanın sıcaklığını, rüzgarı ve maruz kaldığınız güneş ışınlarını ölçen cihaz, tehlikeli bir veri ile karşı­laştığında sizi uyarı­yor. Bulunduğunuz bölgedeki veriyi başka insanlarla paylaşabile­ceğiniz gibi bu verileri gizlilik çerçevesinde kendinize de sakla­manız mümkün. Proje Kickstarter’da destek arıyor, siz de detayla­ra bakabilir ve destek olabilirsiniz.

Güneşi Paylaşmak ya da Paylaşamamak
Sahra Çölü’nü boydan boya paneller ile kaplasak dünyanın enerji sıkıntısını çözmüş olur muyuz? BBC bu soruyu uzman­larla tartıştı. Avrupa’nın enerji sorununu güneş enerjisi po­tansiyeli yüksek çöllerden elde edilecek enerji ile çözmeyi he­defleyen Desertec Girişimi’nden Dr. Gernard Knies; “Güneşten dünyaya insanların tükettiğinin 15 bin katı enerji ulaşı­yor. Bu yüzden enerji sorunu bir kaynak sorunu değil, teknoloji sorunu” diyor.
Knies, hedeflerinin bilimsel olarak geçerliliği, ekonomik olarak da yaşama şansı olan bir proje ortaya çıkarmak olduğunu 2009’da projeyi açıkladıktan sonra birçok po­litikacının projenin sunduğu potansiyele kayıtsız kalama­dığını söylüyor.
İsviçre Federal Teknoloji Üniversitesi’nden, iklim üzerine çalışan Tony Patt ise, projeyi teknolojik olarak umut vaat edici bulsa da en büyük sorunun poli­tik belirsizlik olduğunu söylüyor. Özellikle birden çok ülkenin için­de olduğu projelerde kaynakların nasıl ve kimin için kullanılacağı­na karar vermek zor.
Afrikalıların haklarını korumayı hedefleyen ANSOLE’nin kurucusu kimyager Daniel Egbe, Sahraaltı Afrika’nın sa­dece %30’unun elektriğe erişimi olduğunun altını çiziyor. Kıtanın kuzeyine ve Avrupa’ya enerji sağlayan projenin­se güneye bir faydası olmadığını vurguluyor. Egbe, artık Afrika’nın kendi gelişimleri üzerinde söz sahibi olmak isteğini, enerji ve gelirin mutlaka Afrika ile ve Afrika’da eşit paylaşılması gerektiğini söylüyor.

Nerede Bu Kediler?
Facebook’a ya da Instagram’a yüklediğimiz tüm kedi ve yemek fotoğrafları nerede duruyor? Facebook, tüm verilerin saklanması, yedeklenmesi ve hızlıca erişime açılabilmesi konusu üzerine kurulduğu günden beri yenilikçi yaklaşımlarla çalışıyor. Bu devasa veri merkezlerine enerji sağlanması ve soğutulması aşaması ise sürdürülebilirlik açısından hep soru işareti.
Bir kedi fotoğrafı paylaştığımızda arkadaş çevremiz onu birkaç gün içerisinde tüketiyor ama o fotoğraf kaybolmuyor, gündemimizden düşüyor. Facebook tüm bu fotoğrafları saklamak zorunda. Etkin olarak kullanılmayan veriyi verimli şekilde saklamanın yollarını arayan mühendisler soğuk saklama ismini verdikleri bir yöntem geliştirmişler. Buna göre güç tasarrufu sağlamak için veri merkezindeki disklerin belli bir kısmı etkin olarak kullanılmadıklarında kapalı duruyor. Ayrıca eski görselleri Blu-ray optik disklere taşımak gibi bir proje de var.
Veri merkezi kuracakları bölgeleri seçerken de temiz enerjiye ulaşım olanaklarına bakıyorlar. İsveç’teki Lulea veri merkezi buna güzel bir örnek. Bölgenin seçilmesinin en önemli nedeni, sunucuları soğutacak doğal bir sisteme sahip olması: Hava her zaman soğuk. Bunun yanında kullanılan elektriğin tamamı çevreci kaynaklardan temin ediliyor. Facebook, bilişim dünyasının en çok tüketeni. Daha alacağı çok yol var fakat neler oluyor öğrenmek isterseniz detaylı bir inceleme burada: https://goo.gl/U5AuuM

EkoIQ Editör