İnsanlık gerçek bir yarış halinde. Bu bir “zamana karşı” yarışı. Ama bu yarış sırasında yaptıklarımız zamanın ne kadar uzayacağını veya kısalacağını da belirliyor. Diğer yandan bu aynı zamanda takımlar arası bir yarış. Ortada hareket halinde bir karbon bombası var. Bir grup insan, kurum, ülke, bu karbon bombasının küçülmesi ve uzun vadede yok olması için uğraşırken diğer bir grup ise karbon bombasının daha da şişmesi için elinden geleni yapıyor. Evet bomba patlarsa onlar da… Başka bir grup daha var, onlar da telaşla ortada koşuşturup duruyor, bombanın varlığına üzülüyor, gözyaşları döküyor ama bir yandan da
“Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
Ya dünyamıza inecek ölüm”.Çok önceden nükleer silahlanma için yazmış Nazım Hikmet bu dizeleri ama sanki bugün yazılmış gibi güncel; yarışma devam ediyor ölümle yaşam arasında…
Yazı: Barış DOĞRU
Aslında gezegenin iklim krizinden kurtuluşuna giden hesap ve yol gayet basit: Saldığımız seragazı emisyonlarını hızla sıfırlamak. Bunun için gerekli teknoloji, bilim, yol ve yöntemler ve tabii kaynaklar ortada. Kimilerinin lükse, şatafata, silaha, daha büyük arabalara, daha büyük evlere, daha çok uçağa harcadığı paraların birazını bu büyük uygarlık dönüşümüne aktarmak. Bir yandan emisyonları azaltırken, diğer yandan bu dönüşüme katkı sağlayacak yeni iş sahalarını geliştirmek: Oralarda istihdamı artırmak, işsizliği azaltmak, çalışanları kirli sektörlerden temiz sektörlere adil geçiş yaptırmak; toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirmek; yeşil alanları ve özellikle kadim ormanları korumak; İkizdere cennetini, taş evet bildiğiniz taş çıkarmak için cehenneme çevirmemek; tarımı karbonsuzlaştırmak, toprağın karbon tutma kapasitesini geliştiren organik tarımı büyütmek; bu sayede insan sağlığını korumak ve böylece daha az sağlık harcaması yapmak; bu kaynakları eşit ve adil bir eğitim için harcamak; giderek ucuzlayan yenilenebilir enerji yatırımlarına hız vermek; boş boş duran çatıları, su kanallarını, göletleri güneş elektriğine açmak… Çok mu zor? Dünyamıza açlığı, zorbalığı, yokluğu ve çevresel tahribatı hakim kılmaktan, bunları devam ettirmekten çok daha mı zor?
Taahhütler Ne Kadar Gerçek?
Net-sıfır emisyon taahhütleri bir süredir ülkeler ve bölgeler düzeyinde ardı ardına geliyor aslında.
Zaman daraldıkça, ülkelerden iklim krizine dair eylemlerinde somut ve güçlü adımlar atmaları talep ediliyor. Her ülkenin bu taleplere cevap verdiğini söylemek imkansız ancak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in de belirttiği üzere 110’dan fazla ülke şimdiden çeşitli tarihlere sabitlenmiş karbon nötr hedeflere sahip. Finlandiya (2035), İsveç (2045) ve Çin (2060) gibi bazı örnekler dışında bu hedeflerin ortak tarihi 2050.
Ülkelerle birlikte, asıl emisyonları yayan özel sektörden de net-sıfır emisyon taahhütleri gelmeye başladı. Climate Action 100+ yayımladığı “Net Zero Company Benchmark” çalışmasında yıllık küresel endüstriyel salımların %80’ini oluşturan şirketler inceleniyor. Mart ayında yayımlanan çalışmada, şirketler üç temel hedef bağlamında karşılaştırılıyor. Bu hedefler; seragazı salımının azaltılması, kurumsal yönetimin iyileştirilmesi ve iklimle bağlantılı finansal beyanların güçlendirilmesi. Bu kapsamda çalışmada dokuz gösterge belirlendiği açıklanırken kapsama alınan hiçbir kurumun bu dokuz göstergenin hiçbirinde yüksek performans gösteremediği ortaya çıktı. Üstelik bu şirketlerin 2050 yılına kadar net sıfır karbon salım hedeflerine nasıl ulaşacaklarına dair herhangi bir planlarının da olmadığı keşfedildi ne yazık ki. Çalışmada odaklanılan şirketlerin %52’sinin 2050 veya daha öncesinde net sıfır karbon taahhüdü bulunuyor. Ancak bu şirketlerin birçoğunun uzun vadeli bu hedeflere nasıl ulaşacaklarına dair kısa veya orta dönemli bir planları yok. Ayrıca aralarından yalnızca %10’nun tüm şirket çalışanlarını kapsayan ve 1,5 derece hedefini içeren bir iklim senaryosu planlaması bulunuyor.
Her Şey İnsanlığın Ellerinde
Birleşik Krallık Merkezli Enerji ve İklim İstihbarat Birimi ile Oxford Net Zero’nun geçtiğimiz ay yayımladığı “Taking Stock: A global assesment of net zero targets” isimli rapor ise küresel çapta kurumların ve hükümetlerin net sıfır taahhütlerini inceleyen ilk sistematik rapor oldu. Dünya çapında 4000 kuruluşun incelendiği raporda, bunların 25 yüksek-salımlı ülkenin tüm bölgelerinden, yarım milyon ve üstü nüfuslu tüm şehirlerden ve Forbes Global 2000 listesinde yer alan tüm şirketlerden oluştuğu belirtiliyor. Şimdiye kadar yapılan net sıfır taahhütleri, küresel salımların %61’ini, küresel GSYH’nin %68’ini ve küresel nüfusun %56’sını kapsıyor. Dünyanın en büyük 2000 şirketinin beşte birinin (%21) net sıfır emisyon taahhüdü verdiği dile getirilen raporda, bu şirketlerin toplamda, yıllık olarak yaklaşık 14 trilyon dolarlık cirosunun olduğu belirtiliyor. En yüksek net sıfır hedefinin ev eşyası ve kişisel ürünlerde olduğu dile getirilirken, şu ana kadar küresel salımların %61’nden sorumlu ülkelerin net sıfır taahhüdü verdiği ortaya kondu. Ancak raporun yazarları şu noktayı ısrarla vurguluyor: Bu net sıfır hedeflerinin mutlaka şeffaf ve somut adımlarla güçlendirilmeleri gerekiyor. Sonuç olarak, yeşil badanadan kaçınmak için şirketlerin takip ve izlemesinin yapılmasının önemi ortaya çıkıyor. Çünkü rapora göre, hükümetlerin ve şirketlerin planlarının yalnızca %20’sinin Birleşmiş Milletler’in “Race to Zero” (Sıfıra Yarış) kampanyasının ortaya koyduğu temel kriterleri karşılıyor.
Türkiye için elimizde somut bir veri yok. Türkiye merkezli bazı öncü şirketler sıfır emisyon taahhütleri vermeye başladı ancak bunların toplamı çok sınırlı; ayrıca taahhütler ne derece sağlıklı bir şekilde saptandığı; bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için ne kadar kesinlikli planlara sahip oldukları ve tüm bu süreçlerin sivil toplum ve yatırımcılar tarafından nasıl izleneceği hala belirsiz.
Tüm bu belirsizliklere karşın, yarış devam ediyor. Ölüm ile yaşam, mutluluk ile felaket, huzur ile kriz arasında. İnsanlığın kendi kendisiyle yarışında kim galip gelecek; bu sorunun yanıtı, yine insanlığın kendi çabası ve mücadelesinde yatıyor.