#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Sulak Alanlarda Organize Sanayi Bölgeleri Açılamayacak

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, sulak alanlarda tarımsal üretim temelli organize sanayi bölgelerinin açılmasına izin veren maddenin iptal edilmesi yönünde karar aldı.

23 Ekim 2019’da Resmi Gazete’de yayımlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 10. Maddesi, sulak alanlarda tarımsal üretim temelli organize sanayi bölgelerine izin verilmesinin önünü açıyordu. Üç ulusal doğa koruma kuruluşunun bir araya gelerek bu değişikliğe karşı açtığı davayı Danıştay 6. Dairesi reddetmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz başvurusunda bulunan kurumların çabası sonuç verdi ve ret kararı bozuldu. Kurul “dava konusu düzenlemenin iptaline karar verilmesi gerekirken davanın reddi yolunda verilen Daire kararında hukuki isabet bulunmamaktadır” diyerek Danıştay’ın yönetmelik değişikliğinin iptal edilmesi yönünde karar almasına hükmetti.

İlgili Madde Sulak Alanlar için Tehdit Oluşturuyordu

Kuraklık, su kaynakları ve sucul ekosistemlere yönelik yanlış planlama ve uygulamalar, yağış rejimindeki düzensizlikler sulak alan ekosistemlerini tehdit ederken, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle sulak alanların tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri ile yapılaşmasına izin verilmişti.

Sulak alanlarda yapılacak besicilik ya da seracılık faaliyetlerini kapsayacak tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgelerinin sulak alana zarar vermeyeceği iddiasıyla hazırlanan madde, sulak alanlar için yeni bir tehdit oluşturuyordu. Yürütülen politikalar ve uygulamaların bir sonucu olarak Türkiye’deki sulak alan ekosistemleri ve su kaynakları hızla zarar görüyor ve yok oluyor. Bu yok oluşun nedeni olarak günümüzde iklim değişikliği gösterilse de asıl tehdidin yanlış tarım ve su politikaları olduğu biliniyor.

Doğa Derneği, 2006 yılında yayımladığı Önemli Doğa Alanları (ÖDA) kitabında, Türkiye’nin sahip olduğu benzersiz 305 ÖDA üzerindeki en büyük tehdidin sulama, kurutma ve baraj projeleri olduğunu ortaya koymuştu. Ulusal Su Planı verilerine göre su kaynaklarımızın %74’ü tarımsal sulamada, %13’ü içme suyu ve %13’ü sanayi suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılıyor.

“İdarenin Değişiklik Yapmaya Çalıştığı Madde Bu Haliyle Yönetmelik ile Çelişiyor”

Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç “Sulak Alanları organize sanayi bölgelerine dönüştürmeye çalışan bu değişikliğin sulak alanları destekleme amaçlı bir tarımsal faaliyet içermediği ortada. Bir sulak alanı doldurmadan, üzerinde besicilik, seracılık gibi kullanım alanları oluşturmak imkansız. İdarenin değişiklik yapmaya çalıştığı madde bu haliyle, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile çelişiyor. Bu nedenle yaptığımız temyiz başvurusu sonucunda ilgili maddeye yönelik kararın bozulması beklenen bir durumdu. Sulak alanların var olması ve su döngüsünün korunması için sulak alanları doldurmak değil, var olanları korumak ve kurutulan sulak alan ekosistemlerini restore etmek gerekiyor” dedi.

“Daha Fazla Doğa Kaybına Tahammülümüz Yok”

Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile çelişen maddenin iptaliyle sulak alanlara yönelik ciddi bir tehdidin önüne geçilmiş olmasını memnuniyet verici bir gelişme olarak karşıladıklarını belirten WWF Türkiye Genel Müdürü Ömür Kula, WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, son 50 yıl içinde omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalmanın %83 ile sulak alan türlerinde meydana geldiğini ve bunların %25’inin şu an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Kula, “Bu oran, orman ve deniz ekosistemlerinde yaşanan kayıptan daha fazla. Bunun en önemli sebebi sulak alan ekosistemlerinin kırılganlığı ve insan etkisine en fazla maruz kalan alanlar olması. Sulak alanlarla ilgili yasal düzenlemelerde yapılan bu ve benzeri girişimler, sulak alanların ve canlı türlerinin olduğu kadar biz insanların geleceğini de riske atıyor. Su kaynaklarımız ve sulak alanlarımız hızla azalırken daha fazla doğa kaybına tahammülümüz yok; sulak alanlarımıza gözümüz gibi bakmalıyız” dedi.

“Sulak Alanlar Dünyanın En Çok Tehdit Altında Olan Ekosistemleri”

Davacılardan olan Doğa Araştırmaları Derneği’nin Genel Müdürü Osman Erdem ise “Yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına karşın sulak alanlar dünyanın en çok tehdit altında olan ekosistemleri. Ormanlardan en az üç kat daha hızlı yok olan sulak alanların, son 50 yılda yeryüzünde en az %35’i yok oldu. Ülkemizde de 1930’lu yıllarda sıtma hastalığını önleme amacıyla başlayan sulak alan kurutma çalışmaları; gelişen teknoloji ve hayatımıza güçlü iş makinalarının girmesiyle yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş ve son 70 yılda ülkemiz sulak alanlarının %60’ından fazlası yok olmuştur. Ne yazık ki 1990’lı yılları takiben yapılan yasal düzenlemelere rağmen bu yok oluş durdurulamamıştır” dedi.

Sulak alanlarımızı korumak durumunda olduğumuzu belirten Erdem şunları söyledi: “Sulak alanlar, bulundukları bölgede ekolojik dengenin sağlanmasına, su rejiminin düzenlenmesine, iklimin yumuşamasına ve küresel düzeyde iklim değişikliğinin kontrolüne katkılar sağladığı gibi balıkçılık, hayvancılık, sazcılık, turizm, rekreatif kullanımlarla bulundukları bölgedeki insanların refahına önemli katkılarda bulunur. Bu yüzden sulak alanların korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak, insanlığın geleceğine yapılmış en önemli yatırımdır. 2019 yılında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinin 10. Maddesi(ne eklenen ve tampon bölgede tarımsal üretim temelli organize sanayi bölgelerinin yapımının önünü açacak olan, sulak alanların ekolojik özelliklerinin bozulmasını ve ülkemizdeki sulak alan kayıplarını daha da hızlandıracak olan maddenin iptali yerinde ve doğru bir karardır. Biz doğa korumacıları sevindirmiştir.”

EkoIQ Editör