TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş.-Escarus’un hazırladığı “Sürdürülebilir Finans Görünümü Raporu”, sürdürülebilir finans alanındaki fırsatlar ve gelişim alanları hakkında nitelikli bir analiz sunuyor. Rapora göre önümüzdeki dönemde sürdürülebilir finans alanında öne çıkacak temalar arasında, iklim değişikliğine uyum, iklim nedenli afetler ve değişikliklere dayanıklılığın artırılması, ekosistem hizmetlerinin devamlılığının sağlanması ve geliştirilmesi, inovasyon, girişimcilik ve teknolojik gelişim girişimleri gibi başlıklar yer alıyor. Biz de Escarus Genel Müdürü Hülya Kurt ile raporun neler anlattığını derinlemesine konuştuk…
YAZI: Bulut BAGATIR
Escarus olarak “Sürdürülebilir Finans Görünümü” raporunu yayımladınız. Söz konusu rapor, bildiğimiz kadarıyla bir ilki temsil ediyor. Böyle bir raporu hazırlama konusunda temel motivasyonunuz neydi?
Gerçekten de raporumuz bu alanda Türkiye’de kaleme alınmış ilk çalışma. Biz birçok alanda ilklere imza atmaya çalışan bir ekibiz. Hem dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz, hem de ülkemizin kendine özgü dinamiklerini hep göz önünde bulunduruyoruz. Konulara böyle bir perspektifle yaklaştığınızda ilklere imza atmak mümkün hale geliyor. Yani aslında öncülük etme motivasyonumuzu hızla değişen dünya şartları sağlıyor. Bilgi üretiminin çok hızlandığı, hem üretim süreçlerinin hem de finansal enstrümanların gittikçe sofistike hale geldiği bir çağın içindeyiz. Böyle bir çağda duranın düşeceğini, adapte olamayanın oyun dışında kalacağını düşünüyoruz.
Bu çalışmayla, görece yeni bir kavram olan sürdürülebilir finansın Türkiye’de de hak ettiği şekilde konuşulur hale gelmesini hedefledik. Sürdürülebilir finans, yakın dönemde önemi daha fazla fark edilen, hem Türkiye hem uluslararası piyasalarda uygulamaları gittikçe daha fazla görülen yeni bir finans anlayışı. Doğası itibarıyla da konvansiyonel finansmandan çok farklı. Arkasında bir dizi kural ve metrik seti var. Temalı bir finansman türü. Temalar bölgeden bölgeye, ülkelere göre değişiyor. Gözüken o ki gelecek yıllarda konunun önemi ve kapsayıcılığı daha da artacak. Bu sebeple, sürdürülebilir finans alanındaki gelişmeleri, öne çıkan hususları ve iyi uygulama örneklerini Türkiye kamuoyu ile periyodik olarak paylaşacağımız bir analiz dizisi yayımlamaya karar verdik.
Sürdürülebilir finans alanında her geride bıraktığımız yıl en çok öne çıkan konuları detaylı olarak mercek altına almayı planlıyoruz. İlki bu sene Melis Bitlis ve Arif Cem Gündoğan tarafından kaleme alınan ve yayımlanan “Sürdürülebilir Finans Görünümü”nü senelik olarak ve farklı konulara odaklanarak devam ettirmeyi öngörüyoruz. Bu şekilde önemli bir referans kaynağı oluşturmayı hedefliyoruz. Rapor aynı zamanda İngilizce olarak da mevcut. Sürdürülebilir finans bağlamında Türkiye’ye özel durumların ve ülkedeki gelişmelerin uluslararası kamuoyunun ilgisini çektiğini biliyoruz. Bu bağlamda, bu gelişmelerin dışarıdan sistematik olarak izlenebilmesinin katma değer sağlayacağına inanıyoruz.
Yeşil ve sosyal tahviller tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de gündeminde. Raporda, 2018 yılının sonunda tahvil ihraçlarının küresel ölçekte 250-300 milyar dolara ulaşacağı öngörüsü yer alıyor. Türkiye’nin bu rakamlara katkısı nedir?
Türkiye’de sürdürülebilir finansman dendiğinde ilk akla gelen konular, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği finansmanları. Yeşil ve sosyal tahvillerin çıkartılabilmesi için öncelikli olarak bu tür finansman portföylerine sahip olmak gerekiyor. Şöyle ki: Yeşil veya sosyal, bu tür bir tahvil çıkartıyorsanız, öncelikle bu tanıma uygun kredi planlamalarınızın olması, portföyünüzün olması, bu portföyde yer alan projelerin sürdürülebilirlik kriterleri perspektifiyle gözden geçirilmiş olması, gerekli raporlama ve tetkiklerin yapılmış olması gerekiyor. Uluslararası yeşil/sosyal tahvil ihraçları içinde Türkiye’nin oranı henüz düşük seviyelerde seyrediyor. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde genel olarak gözlenen bir durum. Bununla birlikte Çin, Malezya ve Brezilya gibi gelişmekte olan ekonomilerde yeşil/ sosyal tahvil ihraçlarının gittikçe arttığını izliyoruz. Bu ülkeler sürdürülebilirliğin finansmanında daha fazla mesafe alan ülkeler. Bu konudaki en önemli darboğaz, ihraççılarda konu ile ilgili uygulama, farkındalık ve bilgi eksikliği. Bir tahvilin yeşil ya da sosyal tahvil olarak yapılandırılabilmesi için, yapılması gerekenler konusunda ihraççıların uzman ekiplerden destek alması gerekiyor. Bu kapsamda sağlanacak teşvikler ve standartlar, ihraç oranlarının artmasına fayda sağlayabilir.
Raporda, günümüzde sürdürülebilir ve yeşil finansmana yönelik çerçeve çizen tanımların, kurumlara, hatta coğrafyaya göre farklılık gösterebildiğine değiniliyor. Avrupa Birliği’nin girişimleriyle sürdürülebilir finans için bir çatı eylem planı ortaya konulduğu, Asya’da ise girişimlerin hem ülke hem bölgesel birlik bazında hem de yeşil tahvil gibi bireysel konular dahilinde özelleşen bir yapı gösterdiği ifade ediliyor. Peki Türkiye’de durum nasıl? Türkiye’deki kurumlar ve bulunulan coğrafya özelinde bu tanımlar diğer ülkelerden nasıl bir farklılık gösteriyor?
Aslında tüm coğrafyalardaki gelişmeler hem iç hem de dış dinamiklerle bağlantılı. Dış dinamikler küresel düzeyde özellikle iklim değişikliği ile mücadele (Paris Anlaşması), sürdürülebilir kalkınma (SDG’ler) ve afet riski azaltım gündemi (Sendai Çerçevesi) üzerinden şekilleniyor. Burada tüm bu alanlarda küresel çerçevelerin belirlendiği 2015 yılının bir kırılma noktası olduğunu belirtmek gerekir. Dikkatle incelendiğinde, sürdürülebilir finansman bağlamındaki gelişmelerin bu mihenk taşından sonra belirgin şekilde ivmelendiği görülecektir. Türkiye de bu dış dinamiklerden itici güç alıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki mevzuat gelişimi; enerji, iklim, kalkınma gündemlerinin hızla dönüşümünü kolaylaştırıcı rol oynamış durumda. Türkiye’deki finans dünyasının; küresel gelişmeleri yakından izlediğini, sürdürülebilirliği stratejik yönetim seviyesinde ele alıp operasyonlarına entegre ettiğini, ilgili raporlama süreçlerini yakından takip ettiğini, yenilikçi ürünler geliştirme yolunda ilk adımları attığını görebiliyoruz. Tüm bu gelişmeler ve mihenk taşları gösteriyor ki, sürdürülebilirliğin ve yeşil ekonominin finansmanının bir fırsat, rekabet avantajı ve risk yönetim unsuru olduğu Türkiye’de belli düzeyde anlaşıldı. Bu anlayışın kısmen eyleme dönüşmeye başlamış olması, Türkiye’nin yaklaşmakta olan dalgaya aşinalık kazandığının bir işareti olarak değerlendirilebilir. Bize göre, kısa dönemde hangi dalgalanma veya iniş-çıkış yaşanırsa yaşansın, sürdürülebilirliğin finansmanı ekonominin yeni itici rüzgarıdır. Tanımlar açısından bakıldığında ise, Türkiye’nin diğer coğrafyalarla ayrışmaktan ziyade onlara benzediği söylenebilir. Konu Türkiye’de çok yeni olduğu için ülkemize mahsus bir çatı programdan söz etmek de henüz mümkün değil. Türkiye gelişmeleri takip ediyor, ancak liderlik edebilecek potansiyelini henüz harekete geçirebilmiş değil. Bu alanda Türkiye’nin de söyleyeceği sözler ve geliştireceği yenilikçi enstrümanlar olduğuna inanıyor, ilgili çabaları desteklemek için çalışıyoruz.
Sürdürülebilir finansman ürünlerinin ve enstrümanlarının teşvik mekanizmaları ile desteklenmesinin gerektiğini vurguluyorsunuz. Finansal ve politik bazda bunun için nelere dikkat edilmeli?
Sürdürülebilir finansmanın birinci kuralı, her ekonomi ve coğrafyaya uyum sağlayacak standart bir kurgusunun olmaması. Sağlanan finansmanın sürdürülebilir finansman olmasını sağlamak için birincil adım, ülke ihtiyaç ve şartlarına uygun ürün ve enstrümanların kurgulanması. Bu yapılırken de ülkedeki mevcut regülasyonlar, politikalar ve teşvik mekanizmalarının göz önünde bulundurulması gerekiyor. Ayrıca ürünlerin ve standartların mevcut yapı ile uyumlu olması, geçerli sistemin özellikleri dikkate alınarak yapılandırılması önem taşıyor. Yeni standartlar ve enstrümanlar oluşturulurken ilgili tüm paydaşların görüşlerinin dikkate alınması, iki taraflı iletişimi sağlayan yaklaşımlardan faydalanılması kuşkusuz önemli. Diğer bir önemli unsur da, kalkınma ve büyümeyi sekteye uğratmayan gerçekçi bir sürdürülebilirlik stratejisinin uygulanması denilebilir.
Türkiye’de iklim değişikliğine uyum finansmanının gündemde olmadığını ve tartışılmadığını görüyoruz. Oysa konu çok önemli ve kritik. Türkiye’de böyle bir yapının hayata geçirilmesi için neler yapılmalı?
Sürdürülebilirliğin ve yeşil ekonominin finansmanında nereye doğru gidildiğini görmek için, geçtiğimiz yıllarda yaşanan gelişmelere bakmak anlamlı olacak. Son yıllarda hidro-meteorolojik ve iklimsel açıdan kırılan rekorlar ve yaşanan hadiseler, kalkınma ve insani gelişim kazanımlarını sekteye uğrattı. Doğal afetler, doğal sayılamayacak sıradışı iklim koşulları son birkaç yılda dünyanın bütün coğrafyalarını gözle görülür biçimde etkiledi. Bu durum Türkiye için de geçerli. 2018 yılı ise, aynı zamanda iklim değişikliği bağlamındaki çabaların halen yetersiz kaldığının tescillendiği bir yıl olarak kayda geçti. Küresel seragazı salımlarının miktarında bir yıllık durgunluktan sonra yeniden artış kaydedilmesi bilim insanlarının kaygılarını artırdı. Bu gelişmelerin yanı sıra, iklim bağlantılı riskler için geliştirilen önerilerin, finans ve ekonomi dünyasında geniş yankı bulduğunu gördük.
Geldiğimiz noktada, iklim değişikliği ile mücadelede, seragazı emisyonlarının azaltımı kadar iklim değişikliği bağlantılı riskleri azaltmanın ve uyum sağlamanın da kritik olduğu anlaşıldı. Risk yönetimi ve uyum konuları, tıpkı azaltım alanında olduğu gibi ciddi miktarda finansmana ihtiyaç duyulan alanlar. Ancak uyuma ilişkin göstergeler azaltıma ilişkin göstergelerden çok daha karmaşık; yatırımların geri dönüşlerinin değerlendirilmesine ilişkin metodolojiler de öyle… Üstelik azaltım alanında finans dünyasında hayli birikmiş bir deneyim olmasına karşın uyum alanındaki tecrübe çok sınırlı. Yeni yaklaşımlar ve değerlendirme metodolojileri, göstergeleri geliştiriliyor. Biz de bu alanda kapasitemizi ve tecrübemizi geliştiriyoruz. Bir bütün olarak Türkiye’nin bu alandaki ilerlemesi ise, finans kurumlarının kapasitesinin geliştirilmesi ve paydaşlar arası diyalog ile mümkün olacak. İklim bağlantılı finansal bildirimler gibi raporlama süreçlerine yeni entegre edilen boyutların da özel sektörde bu konuya ilişkin farkındalığı geliştireceğine inanıyoruz. Biz bu bağlamda elimizden gelen desteği vermeye hazırız.
Sürdürülebilir finans alanında gelecek dönemde bizi neler bekliyor? Hangi temaların öne çıkacağını düşünüyorsunuz?
Önümüzdeki dönemde sürdürülebilir finansta, sadece çevresel veya sadece sosyal temaların ayrıştığı bir dünyadan kademeli olarak uzaklaşılacağını öngörüyoruz. Bunun yerine, sürdürülebilirliği oluşturan kavramların bir arada ele alındığı, sürdürülebilir kalkınmanın bütünleşik olarak değerlendirildiği bir dünya bekliyoruz. Ülkeler bazında daha yerel içerikli temaların öne çıkacağını düşünüyoruz. Ülkemiz özelinde ise kırsal kalkınma, teknolojiyle takviye edilmiş ve katma değerli tarım, kadının iş dünyasında güçlendirilmesi, göçün adaptasyonu gibi temaların öne çıkacağını öngörüyoruz. Bu doğrultuda hem toplumu güçlendiren, kalkınmayı destekleyerek pozitif sosyal etki yaratan, yaşadığımız çevreyi koruyan, hem de ekonomik gelişimi destekleyen kapsayıcılık temasını daha fazla duymaya başlayacağımızı tahmin ediyoruz.