TEMA Vakfı, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, deprem sonrası ikincil afet ihtimallerine dikkati çekerek depremden sonra bölgede yaşanan atık sorununun tehlike alarmı verdiğini belirtti.
TEMA Vakfı, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Deprem Sonrası İkincil Afet İhtimallerine Dikkat!” diyerek şunları belirtti: “6 Şubat’ta meydana gelen, on binlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği ve yüz binin üzerinde yaralımızın olduğu depremlerden sonra bölgede yaşanan atık sorunu ciddi tehlike alarmı vermektedir!”
Açıklamaya şu ifadelere yer verilerek devam edildi:
“On binlerce binanın yıkıldığı söylenen bölgede, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı tarafından yapılan son açıklamaya göre acil yıkılması gereken bina sayısı ise 50.000’den fazla.
Yaşadığımız felaket sonrasında enkaz kaldırma çalışmalarındaki hafriyat atıkları halk ve çevre sağlığını tehdit edebilecek ciddi riskler taşımaktadır.
Yıkılan ve yıkılacak olan binalarda bulunan molozlar; içerisinde barındırabileceği kimyasal, elektronik ve asbest gibi içerikler sebebiyle tehlikeli atık özelliği taşımaktadır.
Salgın hastalıkların önüne geçilmesi ve hijyen şartlarının sağlanması için bölgede acil olarak atık yönetimi prosedürleri uygulanmalıdır.
Öncelikle kaldırma, taşıma ve geçici depolama çalışmalarına özen gösterilmeli, taşınan araçlarda sızıntı ve tozumanın önüne geçilmesi için gerekli tüm önlemler alınmalıdır.
Atıkların bertarafı ve depolanmasında ise tüm canlıların yaşam alanı olan doğal alanlar (ormanlar, meralar, tarım alanları, dere yatakları vb.) KESİNLİKLE kullanılmamalıdır.
Atıklar, kentsel çöp depolama alanlarına da dökülmemelidir. Tehlikeli atık sınıfındaki bu atıkların başka atıklarla birleşerek çevreye zararı olabilecek tehlikeli atık haline gelmelerine, doğal varlıklarımızı kirletmelerine ve doğal varlıklarımızın vasıflarını yitirmelerine izin verilmemelidir.
Bu atıkların depolanacağı alanlar belirlenirken, toprağın vasfı (tarım alanları ve meraların korunması), zeminin geçirgenliği (yer altı sularının korunması), doğa koruma alanlarının konumu (sulak alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması) gibi etkenler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.”