WWF-Türkiye ile 2015 yılında başlattıkları “Sürdürülebilir Fındık Tarımı” projesiyle, Türkiye’yi sürdürülebilir fındık tarımı ve biyoçeşitliliğin korunması konusunda örnek konuma getirmeyi amaçlayan Ülker’in Sürdürülebilirlik Platformu Koordinatörü Begüm Mutuş, projenin çevresel ve sosyal faydalarını EKOIQ’ya anlattı.
Nevra YARAÇ
WWF-Türkiye ile sürdürülebilir fındık tarımı için, 2015 yılı ikinci yarısında ilk adımlarını attığınız işbirliği ile hedefleriniz nelerdir?
Dünyanın önemli hammaddelerinden biri olan fındığın anavatanı Türkiye. Çikolata ve pasta sektörünün yanı sıra yağdan bisküviye kadar birçok alanda kullanılan fındık, Karadeniz halkının geçim kaynağı. Türkiye için sadece ekonomik değil, sosyal ve toplumsal bir değere de sahip.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dünyadaki en büyük fındık üreticisi ve ihracatçısı olarak; dünyadaki fındık üretiminin %70’ini, fındık ihracatının ise %82’sini yapıyor. Fındık, Ülker için de önemli. Ülker olarak yılda 12 bin ton civarında kabuklu fındık alımı yapıyoruz. Dolayısıyla ana hammaddelerimizden olan fındık, buğday ve kakaoya yönelik yerel kalkınma projelerine destek vermeyi sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Kurumsal faaliyetlerimizin sürdürülebilirliği açısından da kritik öneme sahip olduğunu biliyoruz. Buradan hareketle WWF Türkiye ile Türkiye’de fındığın sosyal ve ekonomik yönleriyle birlikte çevresel boyutuna odaklanarak Sürdürülebilir Fındık Tarımı projesi için el ele verdik.
Proje birkaç aşamadan oluşuyor. Başta Giresun olmak üzere, doğal bitki örtüsü içerisinde fındık barındıran ve fındık üretimi yapılan bölgelerde, fındık üretiminin ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik yönleri kadar, ekolojik sürdürülebilirlik bakımından da geliştirilmesinin mümkün olduğunu göstermek asıl hedeflerimizden biri. Proje kapsamında mevcut durum tespiti ve değerlendirmesi yapılacak. Giresun ilindeki fındık tarımının mevcut durumu ve yayılım alanlarının tespiti ve fındık üretiminin doğayla uyumlu olması için gerekli çözüm önerileri geliştiriliyor. Bununla birlikte, Giresun’da seçeceğimiz bahçelerde pilot uygulamalar ve kapasite geliştirme çalışmaları yaparak iyi uygulama örneklerini ortaya koymayı hedefliyoruz.
2015 yılında başladığımız projenin uzun vadede fındık üretimi yapan ülkeler arasında Türkiye’yi sürdürülebilir fındık tarımı ve biyoçeşitliliğin korunması konusunda örnek konuma getirmesini amaçlıyoruz.
2015 yılından bugüne yürüttüğünüz çalışmalar neler oldu?
Çalışmamıza yön veren ön hazırlıkta mevcut durum tespiti, değerlendirme ve literatür taramalarını içeren planlama süreciyle fındık konusunda detaylı araştırmalar yaptık. Böylece projenin gidişatına belirgin düzeyde yön verdik.
Giresun; doğal yaşlı ormanları, yaban hayatı ve bitki örtüsünün zenginliği nedeniyle dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en önemli alanlarından Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nde yer alıyor. Bölge aynı zamanda, fındık etrafındaki sosyal, ekonomik, ekolojik gibi bütün dinamiklerin analiz edilebileceği ve çözümlerin geliştirilebileceği bir laboratuvar niteliği taşıyor. Fındığın karşı karşıya bulunduğu birtakım sosyo-ekonomik sorunların arka planında çevresel unsurların da yer alması, sürdürülebilirliğe daha geniş bir açıdan bakmayı gerektiriyor.
WWF-Türkiye’nin liderliğinde bu kapsamda 2016 yılının Ocak ayında uzmanlar ve paydaşlar ile fındığın sosyo-ekonomisi ve ekolojisini, diğer taraftan fındık tarımının mevcut durumu ve geleceğini konuştuğumuz verimli bir çalıştay yaptık. Fındığı üreten, işleyen, ekonomiye kazandırılmasını sağlayan taraflarla uzun soluklu bir yol haritası çıkardık. Projenin yakında tamamlanacak olan “Giresun’da Sürdürülebilir Fındık Üretimine Doğru” başlıklı ilk raporu ile Giresun’da fındık üretimini bütünsel bir yaklaşımla değerlendirip sürdürülebilirliğe ilişkin sorunları belirledik. Önerilerin sunulduğu güncel bir durum raporu ortaya çıkardık. Giresun’da aynı zamanda pilot bahçelerde örnek uygulamalar yapmak üzere harekete geçtik. Ayrıca, kapasite geliştirme ve toplumsal farkındalığın sağlanması için uygulayıcılara yönelik iletişim, eğitim gibi çalışmalar da yol planımızın bir parçası olacak.
Sürdürülebilir fındık tarımı ya da genel olarak sürdürülebilir tarım ne türden teknolojik ve sosyal inovasyonlar gerektiriyor? Nüfusun sürekli arttığı bir dünyada kaynakları bilinçli şekilde yönetmek, çevreyi ve insan sağlığını koruyarak nüfusu beslemek gıda sektörünün aşması gereken en büyük zorluk olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan iklim değişikliğinin getirdiği değişken yağış koşulları ile aşırı iklim olayları üretim üzerinde risk yaratıyor. Bu konulara yönelik yeni çözümlerin geliştirilmesi gerekiyor. Sosyal ve teknolojik inovasyon kavramları bu sorunlara çözüm bulmak için artık daha sık gündemimizde yer almalı.
Sosyal, çevresel ve teknolojik inovasyon ile çiftçilerin refah seviyesinin geliştiği, çevreye saygılı bir model oluşturmak, diğer yandan kalite ve verimlilik artışı, cinsiyet eşitliğini geliştirmek gibi farklı alanlara yeni modeller getirilebilir.
Bu tür işbirlikleriyle bölgesel kalkınmaya katkı konusunda gıda şirketlerine nasıl bir rol düşüyor/düşmeli Türkiye’de?
Türkiye’de bölgesel kalkınma konusunun tarımla yakından ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kırsal bölgelerde tarımsal üretim, ekonomik aktivitelerin başını çekiyor. Aslında tarımın devamlılığını, çevresel ve ekonomik sürdürülebilirliğini sağlamak kırsaldan kente göçü engelleyebilir böylece fındığın birincil geçim kaynağı olmasını sağlayabilir. Tarımı sürdürülebilir kılmak, kalıcı istihdam sağlayarak tarımla uğraşan nüfus için istikrarlı bir gelir kaynağı yaratmak anlamına geliyor. Düzenli bir ekonomik gelirin de bölgesel kalkınmanın anahtarı olduğunu söyleyebiliriz. Üretimin devamlı ve kaliteli olması gıda şirketlerinin bu konudaki en öncelikli sorumluluğu olmalı. Gerek çiftçilerin refahı gerekse piyasa koşullarının sürdürülebilirliği için doğayla daha uyumlu yaşamanın yollarını bulmamız, kaynakları verimli ku lanmamız ve tüm paydaşlarla ortak hareket etmemiz gerekiyor.
Hammaddelerin sürdürülebilirliğini sağlamak için çiftçilerin sürdürülebilir tarımsal pratikler konusunda eğitimi önem kazanıyor. Planlı, toprağı küstürmeyen, doğayı kalıcı olarak tahrip etmeyen üretim yöntemlerinin tercih edilmesiyle çiftçilerin tarımı sezonluk ve geçici bir ekonomik faaliyet olarak değil, toprağa ve kendi geleceklerine bir yatırım olarak görmelerini sağlayabiliriz. Özetle gıda şirketlerinin rolünün, ellerindeki bilgi, teknoloji ve tecrübeyi en doğru şekilde paylaşarak tarımı güvenilir ve sağlıklı bir ekonomik aktivite haline getirmek olduğunu düşünüyorum.
Fındık dışında sürdürülebilir üretimi için harekete geçtiğiniz başka tarımsal ürünler var mıdır? Varsa, nerelerde, hangi işbirlikleriyle, ne gibi uygulamalar yürütüldü?
Fındık, buğday ve kakaoyu, ürünlerimizin önemli hammaddeleri arasında sayabilirim. Sürdürülebilir tarım için stratejik işbirlikleri çerçevesinde çeşitli araştırma ve projelere destek oluyoruz. Buğdayın iyileştirilmesi için tohum ıslah çalışmaları yapıyor, çiftçi ve üreticilerimize destek oluyoruz. Ana hammaddemiz olan buğdayın %80’ini yurtiçinden temin ediyor, buğday ve diğer tarımsal hammadde alımlarında sözleşmeli çiftçilerimize öncelik tanıyoruz. Çiftçilere tohum desteği vermek suretiyle sözleşmeli ekimler yapıyoruz. Ancak, Türkiye’de üretilen buğdayın büyük çoğunluğunun ekmeklik buğday olduğunu belirtmek isterim. Bu yüzden de bugüne kadar yürütülen tohum ıslah çalışmaları bu alana yönelmiş durumda. Ülker olarak, Türkiye’de bisküvilik buğday geliştirilmesi ve ıslahındaki çalışmaların az olmasından yola çıkarak, 2007 yılından bu yana Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte bisküvilik buğday tarım ıslahı çalışması yürütüyoruz. Bu çalışmalarla bisküvi üretimine en uygun, verimi yüksek, hastalıklara ve kuraklığa dayanıklı tohumlar yetiştiriyoruz.
Türkiye’nin en büyük kakao tüketicilerinden biri olarak çikolatanın hammaddesi kakaonun sürdürülebilir kaynaklardan temini için yapılan çalışmalara da destek veriyoruz. 2012 yılından beri Dünya Kakao Vakfı’na (The World Cocoa Foundation) üye olan ilk Türk şirketiyiz. Bu alanda yapılan çalışmalar sayesinde hem sürdürülebilir kakao temininin sağlanmasına hem de kakao çiftçilerinin refah seviyesinin artırılmasına destek oluyoruz.
Önümüzdeki dönemde sürdürülebilir tarım ve tüketim konusunda başka işbirlikleri, projeler ya da programlarınız olacak mı?
Sürdürülebilirlik stratejimiz ve 2024 hedeflerimiz kapsamında sürdürülebilir tarım alanındaki çalışmalarımız artarak devam edecek. Risklerle mücadelede en etkili yöntemin sürdürülebilir tarım olduğundan hareket ederek, sürdürülebilir hammadde tedariki uygulamalarına ağırlık veriyoruz.
Üretim yaptığımız toprakları üreticilerimizle birlikte sahiplenerek korumaya; değer zincirimiz boyunca sürdürülebilir tarım uygulamaları ile üreticilere; eğitim ve ilkelerimizle tedarikçilerimize yol göstermeye devam edeceğiz.