Yeni dünyayı anlamamız için yeni kavramlara ihtiyacımız var. Türetim ekonomisi bu kavramlardan biri olarak kabul edilebilir. Peki bu kavramla tam olarak ne anlatılmak isteniyor? Good4trust’ın kurucusu Dr. Uygar Özesmi ve genç emekçilerinden Ece Satıcı’nın birlikte kaleme aldığı Çıkış Yolu Türetim Ekonomisi kitabı işte bu yeni kavramı anlatıyor, tartışıyor.
Yazı: Barış DOĞRU
Öncelikle hayırlı olsun, kitabınız gerçekten heyecan verici. Sizlerden kitabın hikayesini dinleyebilir miyiz?
Uygar Özesmi: Mevcut ekonomik sistemin artık çökmekte olduğu günümüzde, bu sistemin yarattığı iklim krizi, biyoçeşitlilik krizi ve insani kriz gibi temel problemlere hepimiz tanık oluyoruz, bunları yaşıyoruz. Ancak bunlara yönelik bir alternatif ekonomik model henüz ortaya konmadı. Biz de Ece ile Türetim Ekonomisi kitabımızda bu alternatif modeli, yani geleceğin modelini tanımlamaya çalıştık. Peki bu nasıl bir alternatif sistem? Birincisi, bizim modelimiz “tüketici” ve “üretici” dikotomisini ortadan kaldırıyor; diyor ki aslında hepimiz hem üretici hem de tüketiciyiz, yani bizler “türeticiyiz”. Mevcut ekonomik sistem ise maalesef hepimizi bir tüketici olarak görüyor. Peki bu ekonomik sistemde nasıl hepimiz türetici oluyoruz? Öncelikle satın aldığımız her şeyin ekolojik ve sosyal açıdan adil olması gerekiyor. Satın aldığımız, ihtiyacımız olan şeyler veya üretimimiz için gerekli olan şeyler, bizim tedarik zincirimizi oluşturuyor. Yeni ekonomik sistemde, bu tedarik zinciri makro ölçekte ve döngüsel bir sistem şeklinde örgütleniyor. Dolayısıyla her türlü alışveriş faaliyetlerini ekolojik ve sosyal açıdan adil bir hale getirmiş oluyoruz, doğaya ve topluma olan bütün dışsallaştırmaları da mümkün olduğu derecede ortadan kaldırıyoruz, hatta “rejeneratif”, yani onarıcı bir hale getiriyoruz. Türetim ekonomisi işte böyle bir ekonomik ekosistem yaratmayı amaçlıyor. Bunu biz bir orman ekosistemine benzetiyoruz. Özellikle Ece’nin araştırmaları sayesinde kitapta yer alan Baykal Gölü ve Amazon Ormanları örneği çok isabetli. Bunların ikisi de milyonlarca yıldır bu gezegendeler ve varlıklarını inanılmaz üretken bir biçimde sürdürüyorlar. Kitaptaki verileri gördüğünde de fark edeceksin, dünyadaki en büyük 20 şirketin yıllık kârlarını topladığında bir Amazon Ormanı etmiyor. Böyle dev bir ekosistem var; bunun gezegene, gezegenin yaşam ünitelerine zerre kadar zararı yok, hatta tam tersine onarıcı ve iyileştirici etkileri var ve 55 milyon yıldır varlığını devam ettiriyor.
Sürdürülebilirlik, kârlılık dediğimiz şey işte tam olarak bu. Dolayısıyla biz de Ece ile kendimize şu soruyu sorduk: İnsanlığın ekonomisi niye bir yağmur ormanı olmasın? Niye bir ormanın sürdürülebilirliğine, kârlılığına sahip olmayalım?
Anladığım kadarıyla gelişmekte olan, henüz yepyeni bir fikri tartışıyorsunuz bu kitapta. Good4trust’ta da denemeye çalıştığınız şey biraz bu değil mi?
Uygar Özesmi: Evet, kesinlikle öyle.
Tabii bu sistem bugünden yarına, bir anda olacak kurulabilecek bir şey değil. Siz çeşitli eğilimleri saptamaya ve alternatifleri yavaş yavaş büyütmeye çabalıyorsunuz, benim anladığım kadarıyla. Ancak bir yandan büyük devletlerin, politikacıların sözünü ettiği bir “döngüsel ekonomi” kavramı var; bu da geleceğin alternatif modellerinden birisi olarak görülüyor. Türetim ekonomisi ve bu döngüsel ekonominin farkı nedir?
Ece Satıcı: Türetim ekonomisi de aslında bir döngüsel ekonomi modeli, yani böyle olmayı amaçlıyor. Üreticiler arasında bağlantılar kurarak biz şu anda tedarik ağını güçlendirmeyi, Good4trust üzerinden özellikle, o döngüselliği kurmayı amaçlıyoruz. Yani türetim ekonomisi de o bahsedilen döngüsel ekonomi kavramının bir parçası olarak ele alınabilir.
Fakat anladığım kadarıyla, devletlerin bahsettiği döngüsel ekonomi, mesela sosyal ve ekolojik adaleti öngörmüyor; siz “türetim” dediğinizde daha dayanışmacı bir anlayışı kastediyorsunuz, değil mi?
Ece Satıcı: Evet bizim modelimiz üreticilerin arasındaki bu tedarik zincirinin her açıdan en adil biçimde gerçekleşmesi üzerine kurulu. Ekolojik açıdan da sosyal açıdan da bunu istiyoruz.
Yani yapacağımız şeylerin yalnızca sistem içinde kalmasını değil, o sistemin kendisinin de adil ve en önemlisi kendi kendine yetebilir, sürdürülebilir bir sistem olmasını istiyoruz. Yarattığımız sistemin kendi kendine yetebilen ve giderek büyüyebilen bir sistem olmasını kâr maksimizasyonu için değil, bunun yavaş yavaş dünyayı daha adil ve iyi bir yer haline getirebileceğine inandığımız için istiyoruz.
Uygar Özesmi: Ece’nin dediği gibi, bizim modelimizde, şu an devletler tarafından konuşulan döngüsel ekonomiden farklı olarak, bir toplumsal adalet kaygısı var. Döngüsel ekonomi daha çok verimlilik ve kâr maksimizasyonu için düşünülmüş bir şey.
Yani döngüsel ekonomiden kastedilen, kaynakların döngüsel kullanımı aslında değil mi?
Uygar Özesmi: Evet, aynen öyle. Kaynakları döngüsel biçimde kullanarak verimliliği ve kârı artırmak. Yani esasında devletler döngüsel ekonomiyi, kârlılığı artıracak yeni bir mekanizma olduğu için ortaya çıkartıyorlar. Doğal kaynakları ve doğayı korumak bunun yanında söyledikleri bir şey sadece, ana motivasyon ise kazançtan geliyor. Biz ise türetim ekonomisinde kâr maksimizasyonunu geçiyoruz, doğaya ve insana olan olumlu etkiyi maksimize etmeye çalışıyoruz, bunun yöntemi de kârı optimize etmekten geçiyor. Yani bu model teoride kârı bir amaç değil araç olarak kullanacak ve gitgide artan bir sosyal adalet ortamı yaratacak. Good4trust’ta da bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bununla birlikte Türetim Ekonomisi isimli bir derneğimiz de var, bu dernekle yeni bir oyun ortaya koyuyoruz. Oyunun ismi Anti-Monopoly. Monopoly oyununda bildiğiniz gibi bütün paraları ve malları toplayıp, herkesi iflasa sürükleyince oyunu kazanıyorsunuz. Bizim oyunumuzda ise sosyal girişimler kurup birbirinizi destekliyorsunuz, herkesin başladığı zenginlik seviyesinin oyunun sonuna kadar daha yüksek bir zenginliğe çıkması lazım. Verilen süre içinde belirli bir zenginlik aralığına herkes birlikte ulaştığında oyun bitiyor, kazanan da herkes oluyor. Oyunların arasındaki fark en basit şekilde bu.
Yani bir oyuncu battığında herkes batmış oluyor değil mi?
Uygar Özesmi: Tabii, birisi kaybettiğinde herkes kaybetmiş oluyor. O yüzden oyunun kimsenin bat-mayacağı bir şekilde, döngüsellik içinde oynanması gerekiyor.
Kâr maksimizasyonu yerine değer maksimizasyonunu öne çıkarıyorsunuz. Peki bu soruyla biraz da şeytanın avukatlığını yapayım. İnsanlar yapıları itibariyle bencil değil midir? Yani doğası gereği kârını artırmak isteyen insan, neden kendi bireysel çıkarlarını yok etmek pahasına böyle bir işe girişsin?
Ece Satıcı: Aslında insanın doğası gereği bencil olduğu düşüncesi bize telkin edilen bir anlatı sadece. Bunu “kanıtladığı” söylenen sosyal deney gibi şeylerin de çoğunun tamamen bilimsellikten uzak metotlarla yapıldığı biliniyor. İnsan sadece kendini düşünen bir varlık olmaktan ziyade, gerektiğinde dayanışma halinde olmaya, kolektif bilince çok açık, sosyal bir varlık. O yüzden toplumun ve doğanın iyiliği için insanlığın bu şekilde daha kolektivist bir ekonomi şekline geçiş yapması, hiç de gerçekçi olmayan bir senaryo değil.
Uygar Özesmi: Bence Ece çok güzel açıkladı. Bu bir anlatı aslında tamamen. Doğru destek mekanizmaları kurulduğu takdirde, insan her zaman için yardımsever ve dayanışmacı olmayı tercih eder. Dayanışmacı olmadığı zamanlar da hep köşeye sıkıştırıldığı, buna mecbur bırakıldığı zamanlardır. Zaten sosyal bir hayvan olduğu için başka türlüsü düşünülemez. Mevcut sistem tam da bu yüzden bizi çıkarcı olmaya teşvik ediyor, rekabete zorluyor. Rekabet bildiğimiz gibi bir “kazan ya da kaybet” oyunu. Dayanışma ise tam tersine bir “kazan ve de kazan” oyunu. Kaybetme ihtimalin yok. Mantıken sen zaten niye rekabeti seçesin ki? Biz bu destek mekanizmalarını eğer Good4trust’da olduğu gibi dayanışma üzerine kurgularsak, dayanışma kazanacak, yani hepimiz kazanacağız.
Biraz da Good4trust’dan bahsedelim isterseniz. Başlayalı kaç yıl oldu? Gelecek açısından ne öngörüyorsunuz? En çok nerelerde zorluk yaşıyorsunuz?
Uygar Özesmi: Fikir çok önceye dayanıyor senin de bildiğin gibi, fakat resmi kuruluşumuz 2014 yılında. 2016 yılının Nisan ayında da sitedeki alışverişleri sağlayan ticaret sistemlerini kurduk. Yani 2016’dan bugüne, 6 sene geçmiş. Bu 6 senede sürekli olarak işlem hacmimiz ve bünyemizdeki üreticiler büyüdü. Bu grafik hiç azalmadı, hep arttı, hep de artmaya devam ediyor. Şu anda inanılmaz bir noktaya geldik, kitaptakinden bile daha iyi bir durumdayız. Yani kitaptaki veriler bir ay içinde eskidi aslına bakarsan.
Hemen başka bir kitap lazım…
Uygar Özesmi: Kitap değil, direkt anlık veri akışı lazım hatta. Şu anda 650 üretici var sistem üzerinde ve doğru hatırlıyorsam toplamda 23 bin 680 civarında türetici var. Her gün hem bu rakamlar hem de sistemin ticaret hacmi artıyor. Fakat burada daha önemli bir şey de oldu. Kapsayıcılık başlıklı yeni bir sistem kurguladık. Bu sistem sayesinde ekolojik ve sosyal açıdan adil olmaya niyet eden herkesi Good4trust’a dahil edebiliyoruz. Burada sadece bu ni-yetini deklare etmesi ve üyeliği süresince hep şeffaf olması gerekiyor. Üyelerin arasında bu adımları çoktan atmış, diğerlerine göre çok büyük farklar yaratmış insanlar var, onlara biz “adil üretici” diyoruz. Onun dışında “azimli üreticiler” dediğimiz bir grup var, onlar da bu ilk adımları atalı kısa bir süre geçmiş, daha gidecek yolları olan insanlar. Niyetlilerse ilk adımları daha yeni atmış, zamanla azimli ve adil üretici olacak olan grup. Dolayısıyla yapmaya çalıştığımız şey aslında toplumun tamamını kucaklamak ve zamanla bu toplumu hep birlikte yukarıya doğru taşıyacak bir dayanışma mekanizması yaratmak. Burada başlattığımız çok önemli iki çalışmamız var. Birisi Kocaeli’de İzmit belediyesiyle kurduğumuz İzmit Çarşısı; diğeri de Denizli Merkezefendi belediyesiyle kurduğumuz Merkez Çarşısı. Bu iki çarşıda da başta kadınlar olmak üzere yereldeki üreticileri bir araya getiriyoruz, aralarındaki dayanışma bağlarının güçlenmesini, birbirlerinden öğrenmelerini sağlıyoruz. Oraya bizim öğretmenlerimiz de gidiyor. Üreticilere kendi tecrübelerini anlatıyorlar, nasıl minimum zarar ile maksimum verim alınabileceğini anlatıyorlar. Gerçek bir dayanışma ağı var burada. Üyeler bulundukları yerlerde birbirlerini yukarı çekerek yerel bir ekonomi oluşturuyorlar. Tabii ki buralardaki üreticilerin pek çoğu daha başta, niyetli kategorisinde yani. Ama bu süreç sayesinde çok hızlı biçimde ilerleyebiliyorlar. Mesela İzmit Çarşısındaki en az dört üretici niyetliden azimli seviyesine, bazıları da adil seviyesine çıktı. Sistemin içindeki üreticilerin kendilerini ciddi manada geliştirdiklerini bizzat görüyoruz, yaşıyoruz.
Bu çalışmalarınızı yakından takip etmeye çalışıyorum. İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet de size çok destek oluyor gördüğüm kadarıyla…
Uygar Özesmi: Merkezefendi’deki de aynı şekilde. Orada da bir kadın belediye başkanı var, Şeniz Doğan.
Bu iki önemli kadın başkanın adını anmakla ne kadar iyi ettik. Biz hep kötü şeyler yapanları konuşuyoruz, aslında böyle iyi şeyler yapanları yeterince konuşmuyoruz. İyilikleri daha çok öne çıkarmamızın önemli olduğunu düşünüyorum. Peki, siz daha çok dijital dünya üzerinden çalışan bir topluluksunuz. İlla belediye başkanı olması da gerekmiyor, böyle birtakım yerel bağlarla ilişkiler kurulduğunda, sürecin daha hızlı ilerleyebildiğini ve daha verimli sonuçlar alınabildiğini gördünüz mü?
Uygar Özesmi: Kesinlikle öyle. Biz zaten kendimizi bir “dijital kamu hizmeti” olarak adlandırıyoruz. Biz dijital bir kamu hizmeti olarak yereldeki bütün bu bağlantıları bir araya getirip birlikte çalışmalarını sağlayacak bir sinir sistemi görüyoruz. Alışverişleri, akışları organize ediyoruz. Avatar filminde hatırlıyorsan eğer, oradaki bütün canlılar ekosistem içerisinde birbirine bir şekilde bağlıydı ve dayanışmayla birlikte müthiş bir iletişim ağı vardı. Biz Good4trust olarak oradaki sinir sistemiyiz tam olarak. Fakat asıl mesele sinir sisteminde değil tabii, mesele üretimde ve alışverişte.
Good4trust’ta en çok nerelerde sorun yaşıyorsunuz?
Uygar Özesmi: Valla Good4trust’ta en çok sıkıntı yaşadığımız konu kaynak ve yatırım. Şöyle bir sorun var mevcut ekonomik sistemin içinde, kârın yoksa, yani senin temel hedefin kâr etmek değilse, mevcut yatırımcılar markanla ilgilenmiyorlar. Dolayısıyla biz büyüyebilmek için farklı kaynaklar bulmak zorundayız. Onun için de “bootstrapping” denilen, kendi kaynaklarımızla, kendi bağcıklarımızla yükselme çabası içerisindeyiz. Bizim şu anda yaşadığımız en büyük zorluk da bu. Bunun dışında tabii ki, mevcut sistemle alakalı başka zorluklar var. Bu sistem kâr maksimizasyonu üzerine kurulu olup da ekolojik ve sosyal bütün maliyetleri ihmal ettiği için, işlemesi de çok daha ucuza geliyor. Bizim bünyemizdeki üreticiler ise bu maliyetleri kendileri göğüslemek zorunda kaldıkları için giderlerimiz çok daha yüksek oluyor. Yani ne kadar çevreci kararlar verirsek kâr marjını o kadar düşürmüş oluyoruz. Kârı düşürmenin de bir sınırı var çünkü insanın bir yerde yaşaması, ihtiyaçlarını karşılayabilmesi gerekiyor. Bunun dengesini kurmak için bazı şeylerden ödün vermediğimizde, fiyatlar doğal olarak yüksek oluyor. Sistemle mücadele ederken bu oyunu eşit şartlarda oynamıyoruz maalesef, biz burada dezavantajlı konumdayız. Niye dezavantajlıyız çünkü çevreci olduğumuz için yaptığımız üretimin yükünü topluma ve doğaya mâl edemiyoruz, etik çerçevede hareket ediyoruz. Burada da senin söylediğin kısma geliyor mesele. Devlet bu dijital kamu hizmetini kendisi vermesin fakat oyunun şartlarını belirlesin. Üretimin belli standartlar çerçevesinde, belirli bir oranda yapılması kuralını koysun, dolayısıyla hizmetini daha iyi üreten piyasada başarıya ulaşabilsin. Bahsettiğim bu iki mesele şu anki iki temel zorluğumuz diyebilirim.
Peki ikiniz bu çalışma için nasıl bir araya geldiniz?
Ece Satıcı: Ben şu an hala lise öğrencisiyim, son sınıftayım. İstanbul’da yaşıyorum. Good4trust’ta bir yıl yarı zamanlı çalıştım, bir yıldır da profesyonel olarak çalışıyorum. iki yıl kadar önce Uygar Hoca ile Good4trust bünyesinde gönüllü olarak çalışmaya başladım. LinkedIn üstünden Uygar hocaya “merhaba, ben sizinle çalışmak çok isterim” diye bir mesaj atmıştım, o şekilde tanıştık, sağ olsun kabul etti o da. Ben Good4trust’da yönetim çemberinde ve küreselleşme konularında yardımcı oluyorum. Güney Afrika’da, Almanya’da Good4trust’ın açılmasına yardımcı olmaya çalışıyorum. Bir de tedarik zincirinde görev alıyorum.
Hatırlattığın çok iyi oldu, başka ülkelerde de Good4trust’ın çalışmaları var. Bunları bize anlatabilir misin?
Ece Satıcı: Tabii. Bizim Good4trust’daki amacımız asıl olarak zaten global olmak. Yani şöyle, dünyanın dört bir yanında küçük küçük yerel zincirlerin açılması ve bunların birlikte hareket etmesi. Şu anGüney Afrika’da bir yerel konseyimiz hazır, oradaki çalışmaları toparlıyoruz yavaş yavaş. Bir yandan da Almanya’da bir kooperatif şeklinde çalışıyoruz.
Uygar Özesmi: Şili’de bir şirketimiz var. Oradaki çalışmaları şimdilik durdurduk ama her an yeniden başlatabiliriz, oradaki girişimcimize de bağlı olarak. Bir de İngiltere’de Oxford Üniversitesi ile bağlantılı bir Türk hocamız var, Emre Korkmaz. Onunla da iletişim halindeyiz.
Onlar da özellikle Türkiye’den gelen ürünlerin de kolayca İngiltere ile buluşabileceği bir ortam hazırlamak, orada bir Good4trust kurmak istiyorlar. O da olursa artık, Ece’nin de dediği gibi Good4trust’ı dünyaya yayabileceğiz.
Uygar Özesmi: Bu kitabın ve Ece’nin hikâyesinden biraz daha bahsedebileceğimizi düşünüyorum. Şöyle, Ece Good4trust’a çok büyük bir entelektüel birikimle geldi, ve o kadar büyük katkıları oldu ki. Ben aslında bu Türetim Ekonomisi kitabını yıllardır çıkarmak istiyordum, kafamda hep vardı, fakat kendi başıma bunu beceremedim. Ece sürece dahil olduğu andan itibaren projeyi tam anlamıyla sahiplendi, ve araştırmasından yazımına, bir araya getirilmesinden yayımına kadar her aşamasında kitabın oluşmasına sağladı. Eğer bana kalsaydı bu kitap yayınlanmamış bir fikir olarak kalacaktı. Ona hem kocaman bir teşekkür etmek istiyorum, hem de zaten kitabı birlikte yazdık, teşekkürün ötesinde kapaktaki ilk isim de o.
Ece Satıcı: Ben de Uygar hocaya en başından beri bana inandığı ve böyle inanılmaz fırsatlar verdiği için çok teşekkür etmek istiyorum.
Bu da şunu gösteriyor, gençlere kapıyı birazcık açtığınızda herkesi de geride bırakabiliyorlar. Türkiye’nin buna siyasette ve tüm alanlarda çok ihtiyacı var, ben böyle düşünüyorum. Ece’yi de bu konuda gençliğin önemli bir temsilcisi olarak görüyorum.