#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Yeşil Dönüşüm Kaçınılmaz!

İstanbul’da “Yeşil Dönüşümün Kaçınılmazlığı” temasıyla gerçekleşen Sürdürülebilirlik Konferansı 2024’te, Türkiye şirketlerinin yeşil mutabakata uyum sürecinin örnek uygulamaları, yeşil dönüşümün finansmanı, temiz enerji ve enerji arzı güvenliği konuları ele alındı. Dört ayrı oturumdan oluşan konferansa, 22 konuşmacı katıldı.

Elif YAŞAR ÖZYÜREK

Sürdürülebilirlik Konferansı 2024, Boğaziçi Üniversitesi, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) işbirliği; Yeşil İş Platformu ve IQ&Partners organizasyonu ile 25 Eylül’de, İstanbul’da gerçekleşti. “Yeşil Dönüşümün Kaçınılmazlığı” temasıyla düzenlenen konferansta; iş dünyasından ve sivil toplum kuruluşlarından (STK) temsilciler, akademisyenler, basın mensupları ve sürdürülebilirlikle ilgilenen katılımcılar yer aldı. Konferansta; Türkiye şirketlerinin AB Yeşil Mutabakatı’na uyum sürecinin örnek uygulamaları, yeşil dönüşümün finansmanı, enerji dönüşümü, temiz enerji, enerji arzı güvenliği, inovatif iş stratejileri, döngüsel ekonomi ve düşük karbonlu üretim konuları değerlendirildi.

Seda Çelik’in sunuculuğunu yaptığı toplantı, konferansı organize eden IQ&Partners Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ferkan Çelik ve Yeşil İş Platformu Kurucusu, EKO Yayın Grubu & Business World Global CEO’su Efe Gökçe’nin konuşmaları ile başladı.

“Sürdürülebilirlik ve Yeşil Dönüşüm Günümüzün En Kritik Meseleleri”

Sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm gibi günümüzün en kritik meselelerinde iş dünyasının yanında yer alma, destek olma ve yeni çözümler sunmanın öncelikleri olduğunu belirten IQ&Partners Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ferkan Çelik, Sürdürülebilirlik Konferansı 2024’te var olan sorunları tartışmakla kalmayıp aynı zamanda çözüm üretmeye ve bu çözümleri iş dünyasına entegre etmeye yönelik somut adımlar atmak istediklerini dile getirdi.

İş dünyasının yeşil dönüşüme katkılarını çok önemsediklerini söyleyen Dr. Çelik, “Yeni teknolojiler ve sürdürülebilir iş modelleriyle geleceği inşa etmenin sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda büyük bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. İnanıyorum ki bugün, burada gerçekleştireceğimiz işbirlikleri sayesinde yeşil dönüşüm sürecinde önemli mesafeler katedeceğiz” diye konuştu.

“Sürdürülebilir Yeşil Uygulamaları Teşvik Etmeyi Hedefliyoruz”

Yeşil İş Platformu’nun sürdürülebilirlik, çevre bilinci ve iş modelleri alanında farkındalık yaratmak amacıyla kurulmuş bir platform olduğunu söyleyen Yeşil İş Platformu Kurucu Ortağı Efe Gökçe, etkinliğin her yıl daha da büyüyeceğini ifade etti. Gökçe şunları aktardı: “Bu platform ile iş dünyasında sürdürülebilir yeşil uygulamaları teşvik etmeyi hedefliyoruz. Yeşil İş Platformu’nun gerçekleştirdiği ilk ve büyük adımlardan biri olan bu konferansı, yıl içerisinde düzenleyeceğimiz farklı etkinlikler ve projeler izleyecek.

“Bugün Hepimiz İklim Değişikliğini ve Küresel Isınmayı Konuşuyoruz”

Açılış konuşmacılarından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ayşen Erdinçler, sürdürülebilirlik kavramının hayatımızın bir parçası haline geldiğini ve bu kavramın, ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı “çevreye rağmen” olmadan gerçekleştirebilmek doğrultusunda ortaya çıktığını söyledi.

Gelecek nesillerin ihtiyaçlarını sağlama özgürlüğüne zarar vermemenin önemini vurgulayan Prof. Dr. Erdinçler, “Dünya gelişiyor ve bu gelişme genelde şehirler civarında oluyor. Yine düşündüğümüzde şehirlerde dünya nüfusunun %50’si yaşıyor. Yine bu nedenledir ki bu alanlar kirletici alanlar ve seragazı emisyonlarının yaklaşık %80’inin de sebebi. Bugün artık hepimiz iklim değişikliğini ve küresel ısınmayı konuşuyoruz. Burada çok önemli iki nokta var: Sürdürülebilir şehir olmanın en birincil kuralı karbon nötr ve dayanıklı olabilmek. Bu bir gereklilik artık” dedi.

Çevreye zarar vermeden kalkınmanın sosyal boyutunu ele alan Prof. Dr. Erdinçler, eğitim, sağlık, yaşam kalitesinde çok iyi bir yere gelmenin önemine değinerek eşitlik ve sosyal adaletin sağlanmasının yanı sıra geçişlerin çok adil olması gerektiğinin altını çizdi. Hiçbir bölgeyi, hiçbir toplumu geride bırakmamak gerektiğini belirten Erdinçler, “İstanbul’un ve İstanbul’da yaşayanların gereksinimlerini karşılarken gelecek nesilleri ve onlara karşı olan sorumluluklarımızı da unutmamalıyız. Çevreyi korumak, yoksulluğu sonlandırmak, çevre kirliliğini önlerken ekonomik büyümenin de doğal kaynaklara bağlılığını sonlandırarak veya minimize ederek devam etmesini sağlamak, tüm bunlarla aslında 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’ndan (SKA) bahsediyoruz” dedi.

İstanbul’un ihtiyaçlarını sağlarken tüm plan ve projelerinde 17 SKA’ya göre hareket ettiklerinin altını çizen Prof. Dr. Erdinçler, “Burada iklim değişikliği çok önemli bir rol oynuyor. Çünkü onun getirdiği birçok şey var. İklim değişikliği ile mücadele etmelisiniz ki su, enerji, gıda politikalarındaki çıkmazla da mücadele edebilin ve bu güvenliği sağlayabilin” diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bu konuda çok hassas olduğuna ve gelecek nesillerin haklarına hassasiyet gösterdiğine vurgu yapan Prof. Dr. Erdinçler, İBB bünyesinde iklimle ilgili yürütülen çalışmalar hakkında bilgi verdi. C40 Belediye Başkanları Zirvesi’ne katılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’un 2050 yılında hem karbon nötr hem de dayanıklı şehir olması taahhüdünde bulunduğunu hatırlatan Erdinçler, İstanbul İklim Değişikliği Eylem Planı’nın da başlatıldığını ifade etti.

“Geri Dönüşü Olmayan Bir Noktaya Ulaşabiliriz”

Söz alan SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ediz Günsel, “İnsanlık tarihine baktığımızda aslında bu gezegendeki var oluşumuzun bir hayatta kalma mücadelesi olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Yeryüzü defalarca ekolojik dönüşümden geçerken insan da kendini var edebilmek için sürekli çaba içinde oldu” dedi. Bu çabaların sonucunda insanlığın bilgisayar ve benzeri teknolojik gelişmelere imza attığını, bugün sürdürülebilirlik konusunun konuşulmasının nedeninin ise bu durumun sürdürülemez bir hal almasından ileri geldiğini söyledi.

“İnsanlığın binlerce yıllık serüveni ekosistemleri dönüştürme ve değiştirme çabası olarak da okunabilir” diyen Günsel, Sanayi Devrimi ile yaşanan dönüşümün bu süreci hızlandırdığını ve çevresel bozulmanın şartların etkisiyle daha da büyüdüğünü dile getirdi.

Küresel ölçekte karşı karşıya olduğumuz sorunlara dikkat çeken Günsel, doğa ile uyumlu ve sürdürülebilir bir yaşam anlayışından uzaklaştığımızı, zamanın daraldığını ve üretim-tüketim alışkanlıklarımızın değişmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

“Hızlı değişim olmazsa geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaşabiliriz” diyen Günsel; kamu, iş dünyası, STK’lar ve akademideki tüm paydaşlara toplumsal görevler düştüğüne dikkat çekti. Yükselen ivmeyle her bir paydaşın dört koldan, var gücüyle dönüşmek için ortak akılla gereken çalışmaları ortaya koymasının önemini vurgulayan Günsel, iklim değişikliği, kaynakların hızla tükenmesi ve çevresel baskılardan oluşan bir ortamda iş dünyasını bekleyen riskler olduğu gibi fırsatların da olabileceğini ifade etti. Günsel, “Doğru stratejilerle sürdürülebilir inovasyonlar, bir yandan çevreye olan sorumluluğumuzu yerine getirirken diğer yandan şirketlerimizin küresel dünyada rekabetçiliği artırması bakımından önem taşıyor” şeklinde konuştu.

Özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) Yeşil Mutabakatı’nın küresel politika çerçevelerinin sadece çevreyi korumakla kalmadığını ekonomiyi de daha sürdürülebilir ve dirençli hale getirdiğini sözlerine ekleyen Günsel, Türkiye’deki 240 gölden 186’sının 60 yılda tamamen kuruduğuna, yaşanan orman yangınlarına dikkat çekerek küresel ısınmanın ciddi etkilerine de değindi. Küresel Limit Aşım Günü’nde doğal kaynakları ilk yedi ayda tükettiğimizi dile getiren Günsel “Geleceğe borçlanıyoruz” uyarısında bulundu.

“Sanayi Her Şeyden Önce Dünyayı Kirletmemeli”

Yeryüzündeki tüm canlıların gezegenin paydaşları olduğunu belirten İstanbul Sanayi Odası Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Sultan Tepe, Sanayi Devrimi ile birlikte insanlığın fabrika ayarlarının bozulduğunu söyleyerek, “Lineer ekonomi ve kullan-at gibi bir eylemle yaşamımızı sürdürdük. Çok fazla üretim yaptık ve bu üretimin bir şekilde tüketilmesi gerekti. Zenginliğin çok kıymetli, paranın çok kıymetli bir değer olduğuna inandık. Refah düzeyimizi artırdıkça insanlığın daha mutlu olacağını düşündük ama çok kıymetli bilim insanlarımız seragazı rakamlarını çok çok yüksek düzeyde gözlemlediler. Bir süre sonra refah için harcadığımız çabanın yaşanılamayacak bir dünyaya ve dünyanın sonuna doğru, kıyamete doğru bir gidişata yol açtığını gördüler” dedi.

İnsanlığın yaşadığı yerin ve tüm canlıların yok olacağı bir sona doğru gittiğini ifade eden Tepe, “Birleşmiş Milletler’in belirlediği 17 Küresel Amaç’la gerekli adımlar atılırsa 2060-2070’lere geldiğimizde çevresel anlamda, düşük karbonlu ekonomiye geçiş anlamında çok kıymetli ilerlemeler sağlanabilecek” diye konuştu.

Düşük karbonlu ekonomiye geçişin dünyanın kurtulmasının ana başlıklarından biri olduğunu belirten Tepe, bunun yanı sıra sanayileşirken dünya kaynaklarını çok kötü kullandığımız, hem kaynaklar hem de madenler açısından büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımız uyarısında bulundu. Bu noktada sanayiye büyük görevler düştüğünü belirten Tepe, “Sanayi kaynakları doğru kullanmakla birlikte her şeyden önce dünyayı kirletmemeli” dedi.

Tekstil sektörünün yarattığı kirliliğe de işaret eden Tepe, bir insanın yıllık ortalama 30 kilogram tekstil atığı ürettiğinin altını çizdi. Tepe “Her bir insanın ürettiği 30 kilogram tekstil atığı sekiz milyarlık nüfus ile çarpıldığında inanılmaz tekstil dağları oluştuğunu görüyoruz. Üzerimizdeki bir tane bluz için 2.500 litre su harcanırken üç defa giyip ‘Bunun da modası geçti’ diyerek hemen atık olarak çöpe bırakıyoruz” şeklinde konuştu. Dünyanın üçte ikisi sularla kaplı olsa da kullanılabilir su kaynaklarının çok az olduğu uyarısını yapan Tepe, yakında içme suyu konusunda bile sıkıntıya düşüleceğinin bilindiğini sözlerine ekledi.

Döngüsel ekonominin sürdürülebilirliğin en zor ama en temel başlığı olduğunu belirten Tepe, “Her bir ürünün tekrar bir ham madde olacağını düşünmek zorundayız” dedi.

Toplumun dönüşmesinin önemini vurgulayan Tepe, “Toplum lineer ekonomiye dönüştüğü için dünya kirlendi. Toplumun yeni düzene geçebilmesi için, kaçınılmaz bir yeşil dönüşümün olabilmesi için öncelikle toplumun değişmesi gerekiyor” diye konuştu. Tüketicinin yeşil ürünleri tercih etmesinin önemine değinen Tepe, yeşil dönüşümde yapay zekadan önemli ölçüde yararlanılabileceğini, ayrıca yeşil yaka çalışanlara duyulan gereksinimin de önemsenmesi gereken bir konu olduğunu anlattı.

Konferansın 1. Oturum’unda Avrupa Yeşil Mutabakatı ve İş Dünyasının Yeşil Dönüşümü, 2. Oturum’unda Yeşil Dönüşüm için Enerji Dönüşümü: Temiz Enerji ve Enerji Verimliliği, 3. Oturum’unda Üretimde Sürdürülebilirlik Uygulamaları, 4. Oturumu’nda ise Değer Zincirinde Yeşil Dönüşüm ve Döngüsellik Uygulamaları konuşuldu. Konferansta düzenlenen imza etkinliğinde Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Arda Öztaşkın kitaplarını katılımcılar için imzaladı. Etkinlikte markalar sürdürülebilirlik stratejilerini ve gelecek hedeflerini katılımcılarla paylaşırken sektör temsilcileri, döngüsel ekonomi modellerinin iş dünyasında nasıl uygulanabileceğine dair somut örnekler sundu.

“Dışsallıkları İçselleştirirsek Sürdürülebilirliğin Bir Geleceği Olur

Konferansın 1. Oturumu’nda konuşan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, “Şirketiniz bir şey üretirken dışarıya bir şeyler salıyorsa ve bunun maddi bir karşılığı yoksa buna dışsallık diyoruz. Şirketlerin bacalarından saldıkları karbondioksit bir dışsallıktır. Çünkü bir bedeli yok. Aynı şekilde atık suları serbestçe nehre bırakıyorsak, denize bırakıyorsak bunların hepsi dışsallıktır ve dışsallıkları biz bir maliyet olarak görmüyoruz. Maliyet olarak görmediğimiz için de şirketler bu konuyu düşünmüyorlar bu nedenle de sürdürülebilir olamıyorlar. Biz ne zaman ki bütün bu dışsallıkları içselleştirirsek yani şirketin bir masrafı haline getirebilirsek o zaman sürdürülebilirliğin bir geleceği olur” dedi.