Yaptıkları son araştırmada İstanbul Boğazı’ndaki deniz çayırlarında müsilaj tespit etmediklerini söyleyen Prof. Dr. Bayram Öztürk, deniz dibindeki bazı noktalarda görülen sarı tabakaların ise müsilajın deniz dibinde birikmiş hali olduğunu açıkladı. Zaman içinde su sıcaklığı arttıkça dipte birikmiş müsilajın çözüleceği ve deniz suyuna karışarak Marmara’ya doğru geçeceği uyarısında bulunan Öztürk, “Yoğun müsilaj deniz çayırlarında ölüme neden olabilir. Deniz çayırları hem koruma altında hem de denizlerin akciğeri, yani oksijen üreten canlılar” dedi.
Türkiye İş Bankası ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından 2023’te başlatılan Denizlerin Geleceği: Deniz Çayırları projesiyle Marmara Denizi’ndeki deniz çayırları takip ediliyor. Proje kapsamında İstanbul Boğazı’nda ince deniz otu olarak da bilinen Zostera marina deniz çayırlarına ev sahipliği yapan Büyük Liman ve Beykoz-Sultaniye açıklarına iki ve Posidonia oceanica deniz çayırı alanlarını içinde barındırdığı tespit edilen Marmara adaları bölgesindeki Paşalimanı Adası ile Narlı köyüne sekiz olmak üzere toplam 10 araştırma şamandırası yerleştirildi.
Deniz Çayırları Kontrol Edildi
TÜDAV Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk öncülüğündeki ekip, TÜDAV MARU gemisiyle Beykoz’dan hareket ederek İstanbul Boğazı’ndaki deniz çayırlarını gözlemlemek üzere bir seyir düzenledi. Sabah saatlerinde başlayan ve öğleden sonra tamamlanan seyirde Beykoz ve Büyük Liman’daki şamandıralar ve şamandıraların çevresindeki deniz çayırları drone’la görüntülenerek kontrol edildi.
AA’nın haberine göre, Prof. Dr. Bayram Öztürk, proje kapsamında deniz çayırlarının bulunduğu alanların korunması, gerçek zamanlı veri toplanması ve müsilaj tespit ve takibinin yapılmasının hedeflendiğini söyledi. İstanbul Boğazı’nı biyolojik bir koridor ve hem oşinografik hem de bilimsel olarak incelenmesi gereken bir bölge olarak nitelendiren Öztürk, TÜDAV MARU gemisiyle oşinografik ölçüm yaptıklarını ve deniz çayırları ile şamandıralara baktıklarını aktardı.
“Deniz Çayırlarında Müsilaj Göremedik”
Seyir süresince deniz çayırlarının kayıt altına alındığını belirten Öztürk, “Bugünkü çalışmamızda müsilaj olmadığını, İstanbul Boğazı’nda deniz çayırlarının durumunun iyi olduğunu gördük. Drone’la, bunların videolarını, fotoğraflarını çektik, böylece kaydediyoruz ve saklıyoruz. İleriki yıllarda bunlardan daha fazla veri almak ve veri toplamak açısından bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Yine üçüncü köprünün olduğu bölgede deniz çayırlarına baktık. Deniz çayırlarında müsilaj göremedik” dedi.
Yerleştirilen şamandıraların durumunun da kontrol edildiğini, şamandıralama sistemiyle deniz çayırlarının korunması, bu bölgelere çıpa atılmaması ve insanlarda farkındalık oluşturulmasının amaçlandığını ifade eden Öztürk, İstanbul Boğazı’nın dünyanın en önemli noktalarından biri olması nedeniyle bu noktada veri toplanması gerektiğini kaydetti.
“Güneşle İlişkisi Kesildiği An Çayırlar Ölür”
Deniz dibindeki canlı gruplarını inceleyerek yabancı tür olup olmadığının tespitini yaptıklarını anlatan Öztürk, iklim değişikliğinin bu canlıları nasıl etkilediğine dair veri topladıklarından bahsetti.
Deniz dibindeki bazı noktalarda görülen sarı tabakalar hakkında bilgi veren Öztürk, şöyle devam etti: “Onlar müsilajın deniz dibinde birikmiş hali. Mevcut halde su kolonunda müsilaj yok ancak deniz dibinde birikmiş müsilaj var dolayısıyla zaman içinde su sıcaklığı arttıkça o da çözülecek ve deniz suyuna karışarak Marmara’ya doğru geçecek. Çünkü üst akıntı buradan Marmara’ya doğru. Yoğun müsilaj deniz çayırlarında ölüme neden olabilir. Yoğun müsilaj deniz çayırlarının güneş ışığıyla ilişkisini kesiyor. Güneşle ilişkisi kesildiği an çayırlar ölür çünkü fotosentez yapamaz. Deniz çayırları hem koruma altında hem de denizlerin akciğeri, yani oksijen üreten canlılar. Marmara Denizi’nde, İstanbul Boğazı’nda oksijensizlik ciddi bir sorun.”
Deniz çayırlarının kökleriyle karbon depolayabilen bir tür olduğunun altını çizen Öztürk, deniz çayırlarının haritalanması, yerlerinin bilinmesi ve balıkçı ağları ile çıpalardan korunması gerektiği uyarısında bulundu.