Sivil Toplum

Z Kuşağı Geleceğe Hazır mı?

Telefonla haşır neşir olmasına rağmen yalnızca onunla mutlu olmayan bir nesil aslında Z kuşağı; yüz yüze iletişimi, paylaşımda bulunmayı, öğrenmeyi ve üretmeyi oldukça değerli görüyorlar. Yaşları genç, enerjileri yüksek. Yalnızca yol gösterilmeye ihtiyaçları var. Bu yol gösterme ise ancak eğitimle sağlanabilir.

YAZI: Gökçe GÖKBALKAN

Gelecek denen şey pek bilinmeyen ama hep hayal edilendir. Bence artık pek de öyle değil. Gelecekten artık bir distopya olarak bahsedili­yor. Yapay zeka, internet, küresel ısınma, ro­botlar ve eşitsizlikler içerisinde boğulacağımız yeni bir düzene doğru son sürat ilerliyoruz ve bu yok oluşu durdurmak şöyle dursun, hızlan­dırmak için elimizden geleni yapıyoruz.

Z kuşağının en büyük mensubu bugün 19 yaşında. Ben 19-20 yaşlarındayken dünyanın ne kadar farkındaydım diye düşündüğümde ise cevap hiç de iç açıcı değil. Y kuşağı mensu­bu olarak biz, bu kadar farkında olarak yetiş­tirilmedik. Hoş, Z kuşağını ne kadar yetiştire­bildik veya yetiştirebiliyoruz, o da bu yazının konusu işte.

Z kuşağı hızlı, teknolojiyi parmağının ucun­da oynatıyor. Z kuşağının neredeyse yarısı akıllı telefonlardaki parmak hareketleriyle yaşanan bir dünyaya doğdu. Eskiler sabahlara kadar sohbetler ederek sosyalleşirlerdi, bizler sabaha kadar elimizde telefonla yalnızlığımız­da yok olma tehlikesindeyiz. Sosyal ağlarda­ki yüzlerce, binlerce takipçi bizimle iletişim kurmaktan çok uzakta. Kendimiz gibi olmayı bırakalı ve başkaları için yaşamaya başlayalı epey bir müddet oldu. Fakat Z kuşağı zehir gibi akıllı. İçine doğdukları bu teknolojiyi yönetmesini çok iyi biliyorlar. Onlar dünyayı böyle bildi, bizim gibi ya da bizden eski ku­şaklar gibi adapte olmak zorunda kalmadı. Tabii onların da başka mücadeleleri var; iklim değişikliğinin etkileriyle yaşamak zorundalar. Kaldı ki, hiç katkıları olmayan bir yıkımın et­kilerini düzeltmelerini bekliyoruz. İşte bura­da destek olmak boynumuzun borcu.

Sanılanın aksine, telefonla haşır neşir olma­sına rağmen yalnızca onunla mutlu olmayan bir nesil aslında Z kuşağı; yüz yüze iletişimi, paylaşımda bulunmayı, öğrenmeyi ve üret­meyi oldukça değerli görüyorlar. Yaşları genç, enerjileri yüksek. Yalnızca yol gösterilmeye ihtiyaçları var. Bu yol gösterme ise ancak eği­timle sağlanabilir. Eğitim dediğimiz kocaman olgu aslında öğrencilere hayatta kalma ve on­lara kendilerinin en iyi hallerine ulaşabilme­leri için gerekli olan becerileri kazandırması beklenen uzunca bir süreç. Üzerine araştır­malar yapılan, sayfalarca kitaplar yazılan eği­timin nihai amacı budur. Peki bunu ne kadar sağlayabiliyoruz?

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk öğretmen eğitimleri ile ilgili konuştuğu bir videoda ko­nunun önemini şöyle vurguluyor; “2023 viz­yonunda öğretmenleri merkeze alan bir bakış açısıyla yol alacağız dedim. Çünkü bir öğ­retmene fırsat verilirse, değer verilirse neler yapabileceğini, hangi kapıları açabileceğini ve öğrencilerini, sınıfını hatta okulunu nere­lere götürebileceğini biliyorum.” Dolayısıyla öğretmenler önemli. Çok konuşulan ve ideal eğitim sistemi diye örnek gösterilen Finlandi­ya eğitim modelinin çok önemli ölçüde öğret­men güçlendirmesi üzerine kurulu olmasına da şaşırmamak lazım.

Nesiller arası farklar hep vardı, hep de olacak. Belki bir “babyboomer” ile Z kuşağı mensubu arasındaki farklar kadar keskin değil ama yine de olacaktır. Bu farklardan öğrenecek çok şey olması bir yana, orta noktada buluşabilmek ve benzer dilden konuşabilmek gerekli. İşte öğretmen güçlendirmesi bunun için önemli. Eğitim fakültelerinde verilen eğitim yetersiz. Dünyanın en kaliteli eğitimini bile almış olsa bir öğretmen, hayattan kopuk bir şekilde, yal­nızca yıllardır kullanılan ders kitaplarındaki bilgileri aktarmayı kendisine ödev edindiği takdirde vay halimize! İşte orada eğitimden söz edilemez. Dolayısıyla Ziya öğretmen çok haklı, öğretmen eğitimleri önemli!

Psikolojik ve becerisel olarak güçlendirmek, gündemi takip etmelerini desteklemek, şart­larını iyileştirmek toplumların mimarları olan öğretmenler için oldukça elzem ve kıymetli.

Z kuşağı henüz iş hayatında değil, hatta en büyüğü 19 yaşında. Dolayısıyla bazı davra­nışlarını gözlemlemek şu an için mümkün değil fakat davranış oluşturmak mümkün. Bu davranışları oluşturacaklar ise eğitimciler; öğ­retmenler, müdürler, eğitim tasarımcıları. Bu kolektif bir çalışmanın ürünü olacak.

İnternet Z kuşağının elinin altında. Bilgi fazla ulaşılabilir, dolayısıyla kıymeti az. İn­ternetten öğrenemeyecekleri şeyler için ise öğretmenler devreye girmeli. 2023 dönüşü­mü iyi bir başlangıç ve eğer başarılı olursa eğitimde dönüşümün yolunu açabilir, eğitim­ci sınıfta bilgi vermekten ziyade bilgiyi nasıl ve nerede kullanacağını öğretebilir. Toplum­sal farkındalık, küresel vatandaşlık, çeşitli ya­bancı diller, sosyal girişimcilik gibi konular konuşulabilir.

Z kuşağı insan haklarına, toplumsal me­selelere çok duyarlı. Bizim bunun üzerine gitmemiz gerekiyor. Kendi zamanlarının ve kaynaklarının sınırlı olduğunu biliyorlar ve en iyi şekilde kullanmanın önemine inanıyorlar. Ama onlara yapılabilecek en büyük hatalar­dan bir tanesini yapıp hâlâ “bilgi vermeye” ça­lışırsanız işler sıkıntılı hale geliyor. Dolayısıyla Z kuşağı geleceğe şöyle hazırlanmalı; bilgi de­ğil beceri öğreterek, sınavlara değil hayata ha­zırlayarak, dil bilgisi değil iletişim becerileri öğreterek, zorlayarak değil cesaretlendirerek, sınırlandırılarak değil hayalleri teşvik edile­rek. Bunu başaracak olanlar ise öğretmenler ve bunun için öğretmen eğitimi çok önemli. Başardığımız takdirde yıkımında hiçbir katkı sağlamadıkları gezegeni kurtarabilecek bir nesil yetiştirmiş olacağız, bu da günün sonun­da insanların kurtuluşu demek olacak.

Yol çetrefilli ve iş başa düştü… Dolayısıyla; kolay gelsin öğretmenim!

About Post Author