Şişeniz Akıllısından, Domatesiniz Yeraltından

Güneş enerjisi depolayan akıllı palmiyelerden sıtmayla savaşan drone’lara, akıllı şişelerden yerin 33 metre altında yetiştirilen sebzelere kadar, yenilikçi çözümlerle daha sürdürülebilir bir yaşam mümkün! Tunca Üçer yenilenebilir enerji, sağlık, tarım gibi farklı alanlarda dünyanın dört bir yanındaki gelişmeleri derledi EKOIQ için…
Tunca ÜÇER

Dubai’nin Akıllı Palmiyeleri
D-Idea Media isimli bir firma tarafından gerçekleştirilen proje ile Dubai’ye akıllı palmiyeler yerleştirildi. Gün boyunca güneşten aldığı enerjiyi depolayan palmiyeler geceleri şehri aydınlatıyor. Ayrıca elde edilen enerjiyle cihaz üzerindeki bilgi panelleri çalıştırılıyor ve muhtelif cihazların şarj edilmesi için kullanılabiliyor. Akıllı palmiyeler kablosuz internet hizmeti sağlayıcılığı görevini de üstleniyor. Tamamen çevreye uyumlu olarak üretildiği açıklanan palmiyelerin üzerinde 360 derece kayıt yapan güvenlik kameraları da var. Altında bir bank da bulunan cihaza bağlı dijital reklam panoları da istenildiğinde kullanılabiliyor.
2020 Expo’dan önce Dubai olabildiğince akıllı kent konseptine geç- meye çalışıyor. Bu proje de geçiş döneminin bir parçası olarak düşünülmüş, Akıllı Palmiyeler aynı za- manda kentin verilerini de toplayıp bir merkeze aktarıyor.

Dünyanın İlk Solar Enerjili Aile Arabası Stella İle Tanışın!

Hollanda’daki Eindhoven Teknoloji Üniversitesi’nden yaklaşık 20 öğrenci, aileleri güneş enerjili arabalara alıştırmaya kararlı. 2013’te dünyanın ilk solar enerjili aile arabası Stella’yı üreten Solar Team Eindhoven (STE) ekibi, çeşitli yeniliklerle şimdide StellaLux’ü üretti. Yeni araç, 2013 World Solar Challenge’ta “Sürüş” alanında birinci olan ilkinden farklı olarak ihtiyaç duyduğu enerjiden de fazlasını üretebiliyor.

Dört koltuklu, solar enerjili, tam kapasite ile çalıştığında 1000 kilometre yol yapabilen araba petrol bağımlılığından kurtulmanın önündeki engelleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Araç aynı zamanda araçlar arası iletişim konusunda da iddialı. Diğer araçlarla iletişim kurabilen, kentin sinyalizasyon altyapısından da kurallar ve yol hakkında bilgi alabilen Stella ve Stella Lux böylece hem kurallara daha kolay uymayı sağlarken hem de güzergah üzerindeki kazalar ve trafik sıkışıklıkları hakkında önceden bilgi veriyor. Karbon ve alüminyumdan üretilen araçların gövdeleri rakiplerine göre oldukça hafif ve bu sayede çok daha az enerji ile çok daha uzun yol yapabiliyor. Rüzgar direncini azaltmak için bir hava kanalının bulunduğu aracın tavanı tabii ki güneş enerjisi toplamak için kullanılıyor.

Elektrikle Manş Denizi Semalarında
Avrupa’nın en büyük uçak üreticisi Airbus’ın tamamen elektrikli uçağı E-Fan, Manş Denizi üzerinden İngiltere-Fransa arası yolculuk yaparak bir ilke imza attı. 2014 yılında İngiltere’deki Farnborough Uluslararası Havacılık Fuarı’nda gördüğümüz uçak 10 Temmuz’da İngiltere Lydd Havaalanı’ndan kalkarak Fransa’da Calais bölgesine uçtu. Yolculuk 36 dakika sürdü ve tek seferde 74 kilometre yol kat edilmiş oldu. E-Fan’da amaç havacılığın Tesla’sı olarak inovatif ve günlük hayatta da kullanılabilir elektrikli uçuş araçları geliştirmek. Tam olarak şarj olduğunda 53 dakika uçuş gerçekleştirebilen ve 3 bin 500 feet irtifaya kadar çıkabilen E-Fan aslında Manş’ı aşan üçüncü elektrikli hava aracı. İlk uçuş, E-Fan’ın da menzil artırmak için istifade ettiği solar enerji ile yol alan Solar Challenger tarafından 1981’de gerçekleştirildi. Solar Challenger 12 bin128 solar hücresi ile toplam 3.800 watt’lık enerji üretebiliyordu ve pilotu ile beraber 5 saat 23 dakikalık uçuşla Manş’ı geçmesi havacılık için heyecan verici bir hikâyeydi. İkinci uçuşsa E-Fan’dan birkaç gün önce Colomban Cricri tarafından gerçekleştirildi.

Cri-cri 1973’ten beri geliştirilen, tek kişilik bir hava aracı fakat ilk büyük elektrikli uçuşunu 2015’te yaptı. Airbus’tan bahsederken söylediğimiz gibi amaç Tesla gibi elektrikli hava araçları üretebilmek. Bu üç uçuş da en fazla iki yolcu kapasiteli ve kargosuz olarak gerçekleştirildi. Bu konuda önde giden Airbus gibi duruyor; firma 2018’de E-Fan’ın farklı modellerini üretmeye başlayacak.

Su Şişelerinin En Akıllısı

Her ne kadar herhangi bir sağlık sorununda ilk tembihlenen bol su içilmesi olsa da özellikle masabaşı çalışanları için su içme eylemi sık sık unutuluyor. Çözüm olarak çalışma masasına bir sürahi koymak da mümkün, akıllı bilekliklerin sizin için bunu takip etmesini beklemek de. Peki ya ikisini birden de yapan bir çözüm olsa?
HidrateMe, teknoloji meraklılarına hitap eden akıllı bir suluk, su ihtiyacını takibin yeni bir yolu. Suluk Bluetooth ile akıllı te- lefonunuza bağlanıyor, su ihtiyacınızla ilgili bilgileri topluyor ve yönetiyor. Bu sayede vücudunuzun ortalama ne kadar suya ihtiyacı olduğunu ve bu ihtiyacı karşılayıp karşılamadığınızı takip ediyor. Eğer su içmeniz gerektiğini düşünürse
sizi uyarıyor. Android ve iOS için uygulaması bulunan suluk, ayrıca su tüketme alışkanlıklarınızı ve bilgilerinizi toplayıp saklıyor. Ortamın sıcaklığına ve nem durumuna göre ne kadar su almanız gerektiği konusunda da sizi uyaran ürün beş renkte
piyasaya sürülmüş.

Coca-Cola’dan %100 Bitkisel Şişe

Sürdürülebilir inovasyon konusunda her daim iz üzerinde olan Coca-Cola, Milano Expo’da herkesi şaşırtan bir ürün duyurdu: Tamamen bitkisel kola şişesi; PlantBottleTM. Geridönüşümlü olan bu şişe tümüyle bitkisel yenilenebilir materyallerden üretildi. PlantBottle’ın üretimi daha önceden %30’u bitkisel olacak şekilde yapılıyordu fakat 2015’ten sonra %100 bitki bazlı olarak üretilecek. Firmanın bu paketleme teknolojisi Coca-Cola’nın geri dönüş- türülmesi zor ve petrol bazlı geleneksel şişeleme yöntemlerine karşı geliştirdiği bitkisel, geri dönüştürülebilir ve daha sorumlu gelişme hedefinin bir parçası. PET teknolojisine benzer bir şişeleme yapabilmek için PlantBottle, bitkilerin içindeki şekeri dönüştürerek plastik kıvamını yakalıyor. Şişe gele- neksel PET’ler gibi işlevsel ve daha kolay geri dönüştürülebilir ve bunu gezegende daha az ayakizi bırakarak, daha az kaynak tüketerek yapıyor. Küresel Araştırma ve Geliştirme Ofisi’nden Nancy Quan, bu ürünü Coca-Cola’nın paketleme sürecinde bir dönüm noktası olarak gördüklerini, hedeflerinin de tüm üretimi PlantBottle’a benzer, tamamen çevreye duyarlı şişelere geçirmek olduğunu belirtiyor.

Gates’lerden Sıtmaya Karşı Drone

Microsoft’un kurucusu olduğu Bill&Melinda Gates Vakfı kuruldu- ğundan beri sıtma ile mücadele konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor. Esasında 1980’li yıllarda Batı’da sıtma ölümlerinin neredeyse bitme noktasına gelmesi üzerine hastalıkla savaşa son verilmişti. Ancak bu salgın Afrika’da hâlâ günde 2000 çocuğun ölümüne neden oluyor. Sıtmanın ana taşıyıcısı olan sivrisinekler aynı zamanda dünyanın en çok insan öldüren hayvanı, insanın bizzat kendisinden bile daha çok! Dünya Sağlık Örgütü’ne göreyse her yıl 725 bin insan sivrisineklerin taşıdığı hastalıklardan ölüyor. 2005 yılından sonra bu alanda çalışmalarına hız veren Vakıf daha önce sıtma aşısının maliyetinin düşürülmesi, ilaçlı özel cibinliklerin üretilmesi ve dağıtılması ile yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi gibi düşük maliyetli uluslararası projeleri desteklemişti. Ebola’nın ortaya çıkmasının ardından dünya küresel bir salgının tehlikelerinin boyutuyla tekrar yüzleşince Gates Vakfı da sıtma ve küresel açlık ile mücadelesine bu farkındalığı fırsat bilerek hız verdi. Vakfın amacı; daha önce aşıları ulaştırmak için kullanılan drone’ları Microsoft’un AR-GE departmanı ile beraber sivrisinekleri yakalamak, taşıdıkları virüsleri tespit etmek ve muhtemel salgın hastalıkları belirlemek gibi amaçlar için kullanılabilecek araçlara dönüştürmek.

Londra’da Yerin 33 Metre Altında Tarım
Dünyanın en kalabalık başkentlerinden Londra’nın merkezi bir tarım alanına dönüştü. Ancak şehirde tur atarken göremeyebilirsiniz çünkü bölge yerin tam 33 metre altında! Clapham caddesinde salata ve yeşillik malzemeleri üretilen bu “tesis” tamamen topraktan ve güneşten bağımsız olarak çalışıyor. Yeraltında nasıl böyle bir mekan buldukları sorusunun cevabı da biraz geçmişe dayanıyor. Kentin altından, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi bombalarına karşı sığınak olarak inşa edilen ancak uzun yıllardır kullanılmayan pek çok tünel geçiyor. Growing Underground isimli proje de bu tünellerden birinde uygulanıyor. Proje, tarımın karbon salımında üçüncü sırada olması ve gelecekte artacak gıda ihtiyacı gerçeğinden yola çıkarak hazırlanmış. Crowdfunding yöntemiyle kaynak oluşturulan girişimde yeşillikler, muhtelif otlar ve salata malzemeleri yetiştiriliyor. Bunu da tamamen LED’lerle ve kendi geliştirdikleri sulama sistem- leri ile yapıyorlar. İlerleyen aşamalarda domates, salatalık gibi sebzelerin de yetiştirilmesi planlanıyor. Daha geniş düşünürsek hem %70 daha az su kullanarak hem de geleneksel aile tipi tarım üretimine göre çok daha verimli şekilde üretim gerçekleştirebiliyorlar. Dahası, ürünler sadece birkaç saat içerisinde “tarladan” sofraya gelebiliyor, böylece tazeliğin yanında tedarik masrafları da önemli ölçüde azalıyor.

Önerilen makaleler