#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
biyoçeşitlilik

Türkiye Tümden Biyoçeşitlilikten mi Çekildi Acaba?

6. yok oluşta, gezegen gerçek anlamıyla kaynama noktasına ilerlerken, çocuklarınız, insanın da biyoçeşitliliğin bir parçası olduğunu nasıl anlayamadığınızı gerçekten anlayamayacak sayın karar vericiler!

YAZI: Dr. Barış DOĞRU

Çok ve büyük çevresel sorunlarla karşı karşıyayız. Hem de sadece ülke olarak değil, küresel olarak. Geçtiğimiz Temmuz ayı bunun açık bir kanıtı. Son birkaç yüzbin yılın en sıcak temmuzunu yaşadık. Büyük ihtimalle 2023, yine son birkaç yüzbin yılın en sıcak yılı olacak. Bir önceki en sıcak yıl ise 2016’da yaşanmıştı. Küresel iklim krizi artık yadsınamayacak bir gerçeklik olarak ortada duruyor. Odada bir fil değil, bir dinozor var. Ortalığı son 15-20 yıldır karıştıran “iklim inkarcıları” çoktan bir yerlere sıvıştı; sesleri duyulmuyor. En az onlar kadar tehlikeli olan “iklim bahanecileri” ise (yani iklim krizinin nedeni kendileri değilmiş gibi, kendi kötü kalkınma ve enerji politikalarını aklamak için iklim krizini kullananlar) ise ortada fiyakalı bir şekilde dolaşıyor.

Ancak sorunlarımız iklim kriziyle sınırlı da değil. İklim kriziyle birlikte yaşadığımız en önemli “kök” sorunlardan biri olan biyoçeşitlilik kaybı, bağıra bağıra geldi. Bilim insanları 6. Büyük yok oluşa girdiğimizden neredeyse emin. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği verilerine göre, küresel ölçekte değerlendirmeye alınan 150.388 canlının 42.108’inin, yani %28’inin neslinin tehlike altında olduğunu görüyoruz. Üstelik hâlâ keşfedilmemiş çok sayıda canlı türünün de var olduğunu unutmayalım. Küresel yok oluşta canlı gruplarına baktığımızda kuş türlerinin %13, sürüngenlerin %21, memelilerin %27, mercan resiflerinin %36, köpekbalıkları ve vatozların %37, amfibilerin %41, kabuklu canlıların ise %28’inin neslinin tehlike altında olduğu saptanmış durumda. Yani iklim kriziyle doğrudan bir etkileşim içinde olan biyoçeşitlilikte de sona doğru ilerliyoruz hızlı adımlarla.

Bu olağanüstü tehdide karşı, geçtiğimiz yıl 190’dan fazla ülke, Kanada’nın Montreal kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nda (COP15) tarihi bir anlaşmaya imza attı. Yerküre üzerindeki karalar, okyanuslar ve canlı türlerini kirlilikten, bozulmaktan ve iklim krizinden korumak için imzalanan bu anlaşma Paris İklim Sözleşmesi’ne benzetilmiş ve “doğayla bir barış paktı” olarak nitelenmişti. Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi adını taşıyan anlaşmayla, gezegenin denizlerinin ve karalarının %30’unun 2030 yılına kadar koruma altına alınmasına karar verildi.

Bir sonraki yıllık konferans olan COP16 ise Türkiye’de yapılacak(tı). “Tı” çünkü Türkiye COP16 ev sahipliğinden“Şubat 2023’te meydana gelen üç yıkıcı depremin yarattığı zorunlu durum” nedeniyle çekilme kararı aldığını duyurdu geçtiğimiz günlerde. Bu ev sahipliği için uzun süre uğraşan Türkiye, depremle alakası olmayan Antalya’da bu uluslararası konferanstan gerçekten neden çekildi? Akbelen’de kötü bir kömür kaynağı için, biyoçeşitlilik ve iklim konularınındoğrudan en önemli varlıklarından biri olan bir ormanın talan edilmesindeki ısrarı haftalardır hayretlerle izleyince, insan, Türkiye’nin sadece biyoçeşitlilik konferansından değil, tümden biyoçeşitlilikten çekildiğini düşünmeden edemiyor. En önemli biyoçeşitlilik ekosistemlerinden biri olan ormanlara yönelik bu yaklaşım ve bakış, başka bir söz etmeye izin vermiyor. 6. yok oluşta, gezegen gerçek anlamıyla kaynama noktasına ilerlerken, çocuklarınız, insanın da biyoçeşitliliğinbir parçası olduğunu nasıl anlayamadığınızı gerçekten anlayamayacak sayın yöneticiler!

EkoIQ Editör